Skip to main content

Pişmanım Yaşamadığım Pek Çok Şey Var!

Bazen hatasız, sıkıntısız gitsin her şey, pişman olacak bir şey yapmayalım derken kendimizi adeta hayattan alıkoyarız, yaşamayız. Ve pişmanlıkların en acılarından biri de geçen yıllarda yapamadıklarımız üzerinedir çünkü içinde pek çok yasın, kayıp ve veda barındırır yaşanmamışlıklara dair…

Pişmanlık kişinin daha önce yaptığı şeyden rahatsız olmasıdır. Çünkü sonuçlar iyi olmamış ve bu durum kişiyi üzmüştür. Birçok teori pişmanlığı düşünce ve aksiyon alma arasındaki mekanizmayı çözümlemeye çalışarak ele alır. Bunlara göre pişmanlık sadece duygu içermez, kişinin bir şey düşünüp buna göre davranmasını içerdiği için, pişman olmak kendisini davranışa götüren düşüncenin sorgulanmasını da içerdiği için bilişsel bir tarafı da vardır. Ancak kimi zamansa hiç düşünmeden de bir aksiyona geçebilir kişi. Dürtüsel tarafın sesinden “istiyorum, istediğim gibi de yaparım” diyerek sonuçları değerlendirmeden kendini bir sonuç içinde de bulabilir kişi ve kimi zaman dürtüsel tarafla yapılan hamleler daha büyük pişmanlıklar getirebilir.

Pişmanlık bir daha aynı şeyi yapmayacak olmak ile eşleştiği için, mahkemelerde davalının pişmanlığını ifade etmesi cezayı hafifleten şeyler arasındadır. Kişi kimi zaman pişman olduğunda vicdan azabı çeker. Vicdan azabı ise pişmanlıktan daha güçlü bir duygudur. Kişi özellikle oluşan sonuçlardan doğrudan kendini sorumlu hissediyorsa, isteyerek ve bilinçli olarak o davranışta bulunduysa ve ahlaki olarak da o davranış yanlışlık içeriyorsa pişmanlığın vicdan azabına dönmesi daha olasıdır. Pişmanlığın, suçluluk, utanç duygularına göreyse gücü daha düşüktür. Pişmanlık kimi zaman öteki kişinin kendisine yaptığı davranışlardan pişman olduğunu görmek arzusu olarak karşımıza çıkarken günlük yaşamın içinde pişmanlığın en güçlendiği yerlerden biriyse, kişinin yaptıklarının değil de yapamadıklarının pişmanlığıdır…  

Söz Dinleyen Teslimci Bir Adam

Herkesin bir hikâyesi vardır… Yalnız Selim Bey’in hikâyesi de bizim kültürdeki birçok kişiye benziyordu. Ergenlik dönemine denk gelen meslek seçiminde ne istediğini bilememesi, ailesinin seçtiği tercihlerle hayatını götürmesine sebep olmuştu. Ne okurken ne yaparken şu mühendislik işinden memnun olmuştu ama farkında değildi… Yap diyorlardı yapıyordu, herkes de memnundu Selim Bey’den. Selim Bey sorun getirmez, uyumlu, sakin, yardımsever, kendini feda eden, mesaiye kal dendiğinde kalan kısacası zararı sadece kendine olduğu için herkes tarafından sevilen bir adamdı… Maaşa zam istemez, egosu yok bir adamdı. Kimse için tehdit oluşturmaz aksine herkesin yükünü paylaşırdı. Zamanı gelince toplum, ailesi ondan ne bekliyorsa oradan yoluna devam etmişti, çok sorgulamamıştı. Üniversite, iş, eş, çocuk şeklinde yoluna devam ediyor, ötekiler ona neyi uygun görüyorsa bunu kabul ediyordu. Aslında yerinde olan birçok kişi gibi o da memnun mu değil mi diye sorgulamadan hayatına devam edebilirdi. Ancak hayat ona bir mesaj yollamıştı…

Altı ay önce geçirdiği trafik kazasında arabanın içinde sıkışmış halde beklerken yaşam ve ölüm arasında nerede durduğunu bilemediği dakikalarda ölümlülük gerçeğiyle tanışmıştı… Zaman akıyordu ve anlıyordu ki bu kontrolsüzce akıp giden zamanın bir sonu vardı… Arabadan çıkarıldığı ana kadar o bekleme sürecinde, ölümün bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim diyordu kendi kendine ve ne yaşadım ki şu hayatımda diye sorduğunda kendi kendine tatmin olabildiği bir hisse sahip olmadığını fark ediyor, bu kaygılı bekleyişte gözyaşları aktıkça akıyordu… Mucize eseri, pert olmuş bir arabadan çizik dışında ve birkaç kanayan yara dışında hiçbir zarar görmeden kurtulmuştu. Ancak o kazada yaşadığı şok üzerine, artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Geceleri uyuyamıyordu. Kazanın doğrudan etkileri gün geçtikçe bedeninden çekilmişti. Ancak artık hayatta aynı yerde durmuyordu; ölümlülüğü yoğun bir şekilde hissediyordu ve öfkeliydi…

Etraftaki insanlar “Bu Selim de amma değişti!” diyorlardı… Bu döneminde, aslında insanların ona iyi davranmasının sebebinin kendisinin bu kadar verici olmasına dayandığını anlıyordu. Selim seçtiği mesleği sorguluyor, seçtiği eşi, yaşam biçimini sorguluyordu… Hayatında hiçbir risk almamış her daim evin akıllı uslu çocuğu olmuştu. Üniversite bittiğinde başka büyük bir şehirde çalışmaya giden kız arkadaşı onunla birlikte plan yapmak için çabalamış; Selim Bey onu tek başına bırakmıştı; gözünün önüne kız arkadaşının son gün ne kadar çok ağladığı ve sitem dolu sözleri geliyordu… Evliliği annesinin isteğiyle mantık odaklı bir seçime dayalıydı. Acaba kız arkadaşıyla gitse ne olurdu? Üniversitede okurken film çekmekle ilgili dersler almış; bu konudaki becerisi nedeniyle hocaları onu bu işte profesyonelliğe teşvik etmişler, Selim kaçmıştı. Bir keresinde bir hocası ona “Mesleğin iyisi kötüsü olmaz Selim, neyi seviyorsan onu yapmalısın.” demişti, Selim ise bu hocayı sıra dışı bulup küçümsemişti. Acaba o dönemde keyif aldığı şeylerin peşinden gitse şimdi nerede olurdu?

Sadece geçmişle ilgili de değil… İşiyle alakalı yurt dışında yaşayabileceği bir projede çalışmak için teklif almış, geri çevirmişti. Ne gerek vardı ki yurt dışına, her zaman garantili, risksiz yaşamak gerekirdi. Yoksa sorun çıkabilirdi… Acaba risk alsa ne olurdu? Daha birçok sahne geliyordu aklına, ne kadar çok şeyi reddetmişti ve gerçekten hissetmekten, acıdan, risk almaktan ne kadar da korkmuştu. Sanki yaşamamıştı hayatı ve onca yıl pisipisine geçip gitmişti… Şimdi yaşamadıklarının acısını pişmanlığını nereye koyacağını bilemiyordu… Fark etmişti bir kere, pişmanlık içinde kafası eve sığmıyor, üzülüyordu… Artık pişman olacaksa yapmadıklarından değil yaptıklarından pişman olmak istiyordu. Düşmek, kalkmak, ıslanmak, donmak kısaca yaşamak istiyordu…

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com