Kayıp ve Yasın Film Üzerinden Anlatılması
Film: Aşkın Gücü / What Dreams May Come
“Seni affedebilirim: Bir adama sadece seninle olmak için cehennemi cennete tercih ettirecek harika bir kadın olduğun için!”
Her şey, bir gün Annie’yle Chris’in bir gölde karşılaşmasıyla başladı. Annie kahkahalarıyla etrafa mutluluk saçan bir kadın, Chris ise derin bakışlarıyla huzurlu bir adamdı… Anladılar ki, onlar birbirleri için yaratılmışlardı… Chris’in gözleri diyordu ki: “İşte bu o, yıllarca aradığım kadın!” ve Annie bitmeyen heyecanla bakıyordu Chris’e. Birbirlerini yaşamanın özlemi içinde, yüreklerinin kapılarını sonuna kadar açtılar… Evlendiler bir kız bir de oğulları oldu. Yıllar geçiyordu ama ne Annie’nin heyecanı ne de Chris’in karısına olan hayranlığı hiç mi hiç tükenmiyordu. Bu bambaşka bir şeydi, sevgi, tutku ve bağlılığın hepsini doyasıya yaşıyorlardı. Annie’nin kahkahaları evi sarıyor ve ısıtıyordu…
Bir gün, bu mutlu hayat, onların çocuklarını kaybetmeleriyle son buldu… Çocukları ölmüştü, mutlu yuvaları darmadağın olmuştu. Artık, Annie ve Chris çocuklarının büyüdüğü zamanları göremeyeceklerdi… Bilemeyeceklerdi onların gelecekte nasıl olacaklarını… Annie’nin yüreği buna dayanamıyordu. Nasıl da bu güzel yuva böylesine dağılmıştı, neden tüm bunlar onun başına gelmişti?! Kendince suçluydu, çünkü çocuklarını kaza günü okula götüren arabayı kendi sürüyor olabilirdi ama sürmemişti ve mutluluğun gitmesine sebep olmuştu! Annie’nin yaşadığı acı, yüreğinin en derinine işlemiş ve bu travma baş edilmez bir hâl almıştı… Kendini bir klinikte yatarken buldu… Sürüp giden hayata bir türlü katılamıyordu, içe çekilmişti ve kahkahalar yerini, derin sessiz bir bakışa ve gözlerden akan onca yaşa bırakmıştı…
Kendini, Annie için güçlü tutmaya çalışan Chris ise onun bu hâline dayanamıyordu… Annie, onun hayatının kadınıydı ve tüm o güzel kahkahalar ve anılar neden tekrarlanamıyordu… Evet, çocuklarını kaybetmişlerdi, acıydı ama hayat devam ediyordu. Chris, Annie’yi iyi olmaya çağırıyordu ve üzüntüsünü bir an önce terk etmesini istiyordu. Ancak bir zaman geldi ve anladı ki Annie’ye yanlış davranmıştı! O, sadece iyi olmaya odaklanmış ama karısının gözyaşlarını gözyaşlarına, üzüntüsünü üzüntüsüne katmamıştı… Bir gün, karısına gitti ve dedi ki: “Benim de sorunun bir parçası olduğumu fark ettim. Sana hatırlattığım için değil, sana katılamadığım için. Seni yalnız bıraktım, özür dilerim.” O günden sonra, Annie Chris’e tutunarak tekrar yaşama döndü.
Ancak yoluna girmiş hayatları, Chris’in aniden bir trafik kazasında ölmesiyle yerini siyaha bıraktı. Annie çok üzülüyordu, âşık olduğu, hayatının adamını ve yol arkadaşını kaybetmişti. Bu mutlu yuva nasıl bu kadar dağılabilmişti ve yine kendisini suçluyordu. Artık yaptığı tablolardaki renkler solmuş, Annie solgun yüzüyle tek başına kalakalmıştı. Yaşamanın ne anlamı kalmıştı… Sevdiği ve kendisini hayata bağlayan adam artık yoktu… Kalbi deliler gibi acıyordu… Hayır, hayır, Chris olmadan yapamazdı, onsuz yaşanamazdı ki, hayatın tadı olmazdı… Ölüp giden Chris’in yokluğuna alışamadı ve ölmeyi onsuz yaşamaya tercih edip intihar etti!
Chris ise cennetteydi. İki çocuğunu da orada bulmuştu. Karısının intihar ettiğini ve intihar ederek ölümü seçtiği için cehenneme gönderileceğini öğrendi. Hayattayken, karısının yasını yeterince paylaşamadığı için çok üzülüyordu. Ama, bu defa cehennemde kendisi ve çocukları için yas tutan Annie’yi yalnız bırakmamaya kararlıydı. Sonunda, karısı için ettiği mücadele ve karısına olan sonsuz aşkı ikisinin de cennete gönderilmesiyle onurlandırıldı.
Kayıp Yaşamanın ve Yasın Psikolojisi
Yas, Psinema’nın bu ayki konusu. Her ne kadar konuşmaktan keyif almayacağımız bir konuysa da hayatın bir döneminde, hepimizin bu kavramla karşılaştığı bir gerçek. İşte, Türkiye’de “Aşkın Gücü” adıyla gösterime giren “What dreams may come”, birini kaybetmek ve yas tutmayı bizlere bir kez daha hatırlatan bir film. Film, yas algısını, yasla baş edebilme sürecini ve yasa adaptasyon sağlayamama sürecindeki patolojiyi bize etkili bir biçimde sunuyor.
Freeman’e göre (2005), beklenmedik zamanda yaşanan kayıplar kişilerin ruhsal sağlıklarını kaybetme riskini artıran bir faktör. Ancak, beklenmeyen ölümü bir de “sosyal ölüm” yani sosyal destek kaybı takip ederse bu, yas sürecinin daha da uzamasına sebep oluyor. Eğer psikolojik tedavi gören kişiyi ailesi ve yakınları düzenli bir şekilde ziyaret eder ve desteklerlerse; bu, adaptasyon sürecini biraz daha hızlandırıyor. Filmde de çocuklarını beklenmedik bir şekilde kaybetmesi, Annie’nin kayıp sonrası ruh sağlığını yitirmesiyle sonuçlanıyor. Ancak kocası Chris’in onu düzenli ziyareti ve sosyal desteği sayesinde de uzun süren bu sağlıksız durum, Annie’nin tekrar hayata bağlanmasına imkân veriyor.
Kubler-Ross’a göreyse (1969) ölüme adaptasyon beş basamakta gerçekleşiyor: İnkâr, Öfke, Pazarlık, Depresyon ve Kabullenme. Yalnız bu basamakları herkesin yaşayıp yaşamadığı ve hangi koşullarda kabullenmenin gerçekleştiği bilinmiyor. Annie’ye baktığımızda çocuklarının öldüğünün farkında olmasıyla birlikte, kendini suçlamasını ve derin üzüntüsünü kolayca görebiliyoruz. Filmden ilk üç basamağı yaşayıp yaşamadığını anlayamadığımız Annie’ye fiziksel ve ruhsal açıdan baktığımızdaysa, kendisinin Depresyon basamağını bir türlü aşamadığı anlaşılıyor. Buna bağlı olarak, çözümlenememiş yasta suçluluk, duygusal yoğunluk, başkalarıyla iletişimden uzak durma ve kendine zarar verme eğilimi daha da artıyor (Lindemann, 1944). Nitekim daha önce kayıpla zor baş edebilen Annie’nin Depresyon Semptomları, Chris’in kaybıyla tekrar kendini gösteriyor. Ancak çocuklarının ölümünde kendisine sosyal destek olan Chris’i kaybetmek, sosyal desteğinin ölmesi ve Depresyonla başa çıkamamasına sebep oluyor.
Diğer taraftan aile içi kayıplarda, geride kalan aile üyelerinin açık iletişimle yaşadıkları yası paylaşmaları ve duygularını açıkça ifade etmeleri yasla baş edebilmeyi daha da kolaylaştıran faktörler arasında (Freeman, 2005). Bu bakımdan Chris’in karısına katılamadığı için üzüntü duyması bundandır. Yani Chris, bu yas sürecini yaşarken karısının duygularına ve anlattıklarına değil iyi olmayı istemesine odaklanmıştır. Boşanmayı bile düşünmüştür yaşama katılmayan karısından ama hatasını anlayınca onu tekrar yaşama döndürmeyi başarmıştır.
Sonuç olarak, yas, insanın hayatında yaşadığı önemli travmalardan biridir. Bu süreç, belli basamakları olsa da yasla ilgili deneyimlerimiz, yası nasıl algıladığımız ve nasıl yaşadığımıza bağlı olarak değişir. Özellikle, çocuklarını kaybedenlerin psikolojik yasının daha fazla olduğu bilinmektedir. Ayrıca aile içi toplu kayıp yaşamak ve özellikle sosyal desteğin kaybıysa adaptasyonu daha da zorlaştırmaktadır. Ancak çocuklarının yasını yaşayan karı-kocanın birbirlerine olan desteği, onların arasında müthiş bir bağın oluşmasını sağlıyor (Freeman, 2005). Bu müthiş bağ, kimi zaman ikili ilişkilerde kayıp acısını kat kat artırıyor ve yerini intihara bırakıyor. Tıpkı filmde olduğu gibi…
“Sevgili Chris, nasıl bu kadar çözümsüz kaldım. Eğer o gün yıl dönümümüzde çalışmıyor olsaydım sen de bana yardım etmek için o tünelde olmamış olacaktın. Sen öldün, benim yüzümden.”
Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com
Kaynaklar
Freeman, S. J. (2005). Grief and loss. California State University.
Kubler-Ross, E. (1969). On death and dying. New York: MacMillan.
Lindemann, E. (1944). Symptomology and management of acute grief. Amerikan Journal of Psychiatry, 101, 141–148.