Skip to main content

Başka Bir Yol Yok mu?

İçinde koca bir boşluk duygusuyla, acaba güvenebilecek miyim diye bakan yetişkin görünümlü küçük bir kız ya da oğlan çocuğu… Bu acıyla baş edemediği, kendine kıyım davranışları, öfke patlamalarıyla karşınızda belirmektedir. Onu terk edenler ve baş edilmez acısı, muhtemelen yoğun bir depresyon duygusu, anlatılacak tonlarca hikayesiyle karşınızda durur.  Güvence eksiği çok, olmamış sabit tutunabileceği sağlıklı bir ebeveyni ya da çokça cezalandırılmış, ihmal edilmiş, güvensiz aile ortamında kendi kaygısına terk edilmiş bir çocuk, tam karşınızda. Büyük bir beden içinde çook eski gelişim basamaklarında takılı kalmış büyümeyi beklemektedir. Ama ebeveynsiz, ıssız, duygular arasında gelip giden bir dünyada kısılıp kalmıştır. Ve içinde bir duygudan bir duyguya keskin geçişler içerisinde savrulup durur…

Siyah beyazdır her şey. Ya çok iyi ya çok kötüdür dünya. Siyah sandığından hemen kaçar beyaz sandığını öyle idealize eder ki ona da kendini adar. Tüm evrene böyle davranırken size farklı muamele mi edecektir? Elbette hayır! Her danışan gibi onun da dışarıdaki ilişki kurma biçimi size yansıyacaktır. Kimseye güvenemediği ve çılgınca terk edilmekten korkar olduğu için, sizin de her şeye rağmen orada olup olmadığınızı test edecektir. Seanslara geç gelecek, gelmeyi unutacak, anlaşmanıza uygun davranmayıp kendi bedenine zarar verecek ve daha neler neler… Çünkü tanımamaktadır bir kişinin ona güven verdiği sabit bir ortamı, her ne kadar sağlıklı olan buysa da bunu bilmediği için bununla kalmak da kaygı verici olacaktır. Bu ilişkiyi de bu nedenle sabote etmeye çalışacaktır.

Zaten içinde yoğun yaşadığı duyguları yatıştıran bir ebeveyne sahip olmadığı için duygularını yatıştırmayı da bilmeyecektir ve özellikle olumsuz duygularından sağlıksız bir şekilde köşe bucak kaçacaktır. Kopacak kendi duygusundan, içinde büyük bir boşluk duygusuyla gezecek, hissedememenin ağrısıyla bu defa bedenine zarar vererek hissetmeyi arayacaktır. Çünkü böyle anlamsızdır hayat, olumsuz duygu hissetmeyim diye olumlu duygudan da olmuştur. Bu duygu hissetmeme butonunun ince ayarı yoktur ki ne varsa her bir duygudan mahrum kalır kişi. Hissizleştikçe duyguları olmadan neyi isteyip neyi istemediğini bilemeyecek, karar veremeyecek, hayatı yaşayamayacaktır. Ya da kopmazsa bile duygularından içinde devamlı onu eleştiren yargılayan suçlayan cezalandırıcı ebeveyn sesine karşı çıkmak için, istediğimi istediğim gibi yaparım diyerek dürtüsel davranıp kontrolsüz ilişkiler, aşırı madde ve alkol kullanımı gibi kendine zarar verecek bir davranış geliştirecek ya da öfke patlamaları yaşayacaktır. Günün sonunda hepsi kendine zarar vermekle sonuçlanacaktır…

İlk seanstan itibaren duygularına yaklaşmaya korkan bu yetişkin görünümlü minik çocuğun sabırla ve şefkatle haftada iki ya da üç seans sıklığıyla birkaç yılı alacak bir tedavi sürecine ihtiyacı olacaktır. Ne içinden geçmesi ne de bu süreci sürdürebilmek kolay olacaktır. Sizin yüzeyde duyduğunuz problemlerin yanı sıra açtığınız her problem sandığının içinden de başka travmatik yaşantılarla ve bir sürü konuyla karşılaşacak ve ‘sınırlı yeniden ebeveynlik’ yapmaya başlayacaksınız. Ya terapist olarak sizin süreciniz? Kolay mı böyle bir vakayla çalışmak! Bakalım siz ne kadar sağlıklı durabileceksiniz? Zaten, şema terapi semptom odaklı yaklaşımlar kişilik problemlerinde başarısız olduğu için ortaya çıkmıştır. Ama siz bu eğitimlere, üzerine süpervizyonlara gidecek bir de kendi terapinizden geçecek de yine sıkı bir sınır kişilik bozukluğuyla çalışmak için sıkı bir deneyime ihtiyaç duyacaksınız. Ve kendi çocukluğunuz da sahnelenirken bu ilişkide bakalım bunu ne kadar iyi yönetmeyi başaracaksınız?

Peki, elbette çetrefilli olsa da tedavisinin olması umut vericiyken biz neden hep işin tedavi kısmını konuşup duruyoruz? Yok mu başka yolu? Neden bazı şeyleri olmadan önlemek üzerine bir politika uygulamıyoruz?  Ne anlatması ne çözmesi ne de dil’e kolay olan sınır kişilik bozukluğunun biraz da oluşmasını engellemek için çabalasak ya! Örneğin içinde cinsel, fiziksel, sözel olarak kötüye kullanımın, patlayıcı öfkeler veya şiddetin olmadığı, şefkat ve güvenin olduğu bir aile ortamı oluşturmaya çalışsak… Çocuğun ihtiyacını yoksun bırakmasak, ihmal etmesek duygularını ve değer versek… Her yaptığını yargılayıp suçlayıp onu cezalandırmasak mesela… Çocuğu hep bizim istediğimiz gibi olması için bastırmak yerine, onun kendi ihtiyaç ve isteklerine kulak versek… Çocuğun başına başkaları tarafından gelebilecek istismarları var sayıp onu koruyup kollasak… Bunları sağlamayı başaramıyorsak da biz psikolojik destek alsak da sonraki nesiller daha iyi olmaz mıydı acaba?? Çözümü tedavi yerine biraz da önlemekte bulsak mesela?

Bildiğimiz yer güvenli gelir her zaman
Büyüdüysek güvensizlik ve istismar içinde
Güvensizliktir tanışık olduğumuz
Şimdi güvensizliktir güvenilir olan.
Hayatımız bu güvensizliği tekerrür eder
Ve çok sağlıklı, güvenli bir ortam çıksa da karşımıza
Korku vericidir.
Kaçarız, terk ederiz ya da kaygıdan ölürüz
Bilmeyiz ki ne yapılır böyle bir ilişkide
Bir de iyi bir şeye sahip olup ya kaybedersek
Hayal kırıklığına uğramak
Yatıştıramayacağımız için
Kaçındığımız olur bu defa.
Kaybetmektense yaşamamayı seçeriz
Günün birinde anne babamızın davrandığı gibi bir ilişkide
Yine kendimizi travmatize ederiz.
Çıkmak kolay değildir böyle bir döngüden
Yoğun ihmal, ceza, istismar, taciz ve şiddetin
Bedeli bize yazılır.
Yıllar gerekir çalışmak için, çözümü vardır elbet
Ama hadi biz bu hikâyeyi baştan yazalım.
En basit elektroniği araştırmak için harcadığımız enerjiyi
İlişkilerimize, eşimize, çocuğumuza verelim.
Hep emek vermeden iyi sonuç beklemek
Ve sonucunun değişmediğini görmekten yılmadık mı acaba!
Elbette bizim de suçumuz değildi
İyi bir ebeveynlik görmeden, sevgi almadan
Sevgi ve sağlıklı bir tavır gösterebilir mi insan?
O zaman bize yapılanı unutmayıp
Biz değiştirmeye çalışalım kendimizi…
Bu defa farklı olsa
Mümkünü yok mu acaba?

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com