Skip to main content

Mutluluk Sensin…

Ve herkes mutlu olmak istediğini söyledi de durdu… Araştırıldı, sorgulandı, deneyler yapıldı, rotalar oluşturuldu, cevabı nerede bulacağını şaşırdı herkes… Neydi ki bu mutluluk denilen şey… Üstüne sayısız film, kitap, şiir, şarkı, dizi üretildi… Ve bu kez ne olduğu, tanımı, tadı bilinmezken bari mutluluğun ne olmadığından bir cevap çıkaralım dendi… Hesapla, kitapla mutsuzluklar bir bir ortaya çıkarıldı ama nedense mutsuz olunduğu düşünülen şeyden de bir türlü çıkılamadı… Ama ne şikayetler ne serzenişler ne de suçlamaların önü kesilmedi…

Ve bundandır bazılarımız ihtimalleri çok sevdi ve hep ihtimallerden bahsetti. Çünkü hayallerde mutluluk ihtimallerine koşuldu… Oldukları yerden başka bir yerde yaşamak, alıp başını gitmek, işini bırakmak, eşinden ayrılmak, hayatını değiştirmek… Çünkü ancak gidebilme, değiştirebilme, bırakabilme ihtimaliydi, rahatça kalmayı sağlayan(!) “Ben gidebilirim de gitmiyorum” kandırmacası… Çünkü yetersiz özdenetim, iç içelik, bağımlılık ya da boyun eğicilik şemaları vardı belki ve bir dış faktörün ya da kişinin mecbur bıraktığı bir durum olmaksızın kendi iradesiyle kendileri için karar veremezdi, adım atamaz ve harekete geçemez bir halde kaldı. Veya yüksek standartlar ve haklılık şemasıyla içinde bulunduğu dışarıya gösterdiği statüyü bozmak istemedi ya daha iyisini bulamazsa ya toplumun gözünden düşerse, toplumun gözündeki statüye çok ihtiyacı vardı… Bu sıkışıklık, kendi hayatındaki kontrolü elinde tutamamak bu değiştirebilme ihtimallerinden bahsederken “her zaman değişiklik ihtimali var” ön kabulüne tutunup kendini kandırdığı bir rahatlamayı sağladı. Oysa değişiklik her zaman gerçekten zaten mümkündü ama kişi kendisi bunu yapamıyor/seçmiyor olduğu gerçeğiyle yüzleşemedi ve mutluluğu hep dışarıdan gelecek bir şey olarak bekledi. Ve “ihtimali” elinde tutarak, sahici olmayan bir rahatlamayla tutsaklığa devam etti, kendi hapishanesinde. Ne olduğu yerden tatmin oldu ne de tat alacağı bir hayat için yola koyuldu…

Oysa mutluluk, hayatın içinde, sen olmaya dair yaptığın her adım, her cümle, her dokunuş, her halin içinde gizliydi ve çoğu zamansa bir mücadele, bir acı barındırıyordu, sandığın gibi hiçbir şey yapmadan, hep keyif, hep kahkaha, hep coşku barındırmıyordu… Mutluluk bir sonuç değil, hayatın kendisi, süreçleri ve anlarında gizliydi…

  • Mutluluk, herkese, her şeye rağmen, kötü olunsa da birileriyle bildiğin yoldan giderek ilk başta karanlık, ıssızlardan geçip bir gün muhteşem bir manzaraya çıkmaktı…
  • Mutluluk, kendin olma çabalarında uykusuz geçen günlerini büyük bir şefkatle kucaklayıp her şeyin bir bedeli olduğunu bilmekti…
  • Mutluluk, emek, şefkat, insanlık sunduğun yol arkadaşının kendi hırsları ve bencilliğine kapılıp seni bir kalemde sildiği, bir sürü cephede iki kişi savaştığını zannettiğin bir anda aslında herkese karşı tek başına olduğunu anlamak ama buna rağmen savaşı bırakmamaktı…
  • Mutluluk, sevdiğin şeyleri yapıp ilerlerken kendi kendine, yolda biriktirdiklerinden bir gün beklenmedik bir şekilde ödüllendirilmekti…
  • Mutluluk, yalnızlığını çok sevmek ve onunla kalmak, onunla aldığın lezzeti kimseyle olan tatlara değişmemek ve onu kutsamaktı…
  • Mutluluk, mum ışığında, mis gibi bir sabun köpüğünde yıkanmaktı…
  • Mutluluk, zor bulunan, ailem dediğin arkadaşını başka şehre uğurlarken uzun uzun göz yaşı dökmekti…
  • Mutluluk, kanayan yarasına rağmen kendisine bakabilme cesaretini toplayıp karşındaki koltuğa oturmayı seçen o kişinin, bir gün o koltuktan gülümseyerek, kabulle ve heyecanla ayrılışına şahitlik etmekti…
  • Mutluluk, seçmediğin bir düzende, her şeyin gün be gün daha kötüye gittiğine şahitlik ettiğin bir coğrafyada hiçbir yere gitmeden ama kendi işini, ilişkilerini ve duruşunu kendi değerlerine göre elinden gelebildiği kadar yapmaya çalışmaktı…
  • Mutluluk kendin olarak kalabilmek adına bazen çok yıpranmaktı…
  • Mutluluk, denizin dibine kendini bırakıp dibe batarken gözlerini açıp nefessiz kaldığın o ana şahitlik etmekti…
  • Mutluluk, kulağında müzik, sorgusuz sualsiz, hesapsızca yürüyüp gitmekti…
  • Mutluluk, çok iyi anlaşıldığın, istismar edilmeyeceğin bir omuzda saatlerce uyumanın hayalini kurmaktı…
  • Mutluluk, artık bir beklentin olmadığı bir dünyada seni çok iyi anlayan o kişiyle karşılaşmaktı…
  • Mutluluk, gittiğin muayenehanedeki fayansların üzerinden kayarak geçmekti…
  • Mutluluk, yağmurun altında sırılsıklam yürümekti…
  • Mutluluk, istediğin hayatı yaşamak için, çok yorulmak, çok çaba göstermek, kimi zaman zayıflamak, göz yaşı dökmek, kimi zaman elindekileri yitirmeyi ve vazgeçmeyi göze almaktı…
  • Mutluluk, sabah işe giderken göz göze geldiğin o kişinin koca bir gülümsemesiyle içini açmasıydı…
  • Mutluluk, rüzgârda aniden savrulan saçlarının güzelim kokusunu fark etmekti…
  • Mutluluk, anlattığın dersleri dinleyen öğrencinin inanılmaz gelişimine şahitlik etmek ve gururla dolmaktı…
  • Mutluluk, sahip olduğun mesleği iyi yapan daha fazla kişi olsun diye çılgınca çabalar göstermekti…
  • Mutluluk, aldığın ilacın yan etkisiyle bedeninin çokça zorlandığı bir anda bağıra bağıra şarkı söylemeye başlamaktı…
  • Mutluluk, sevginin arkasında durmaktan ve sevgi için emek vermekten köşe bucak kaçınılan bir dünyada, kimseye aldırmadan tüm cömertliğiyle size verilen o şaşırtıcı sevgiyle karşılaşmaktı…
  • Mutluluk, zamanında kimseden alamadığın sevgi, güven, özgürlük, aidiyet, kabul, onay, desteği kendi kendine verebilmekti…
  • Mutluluk, artık mutsuzluktan beslenmeyi bırakmak ve mutlu olmaya odaklanma seçimini yapmaktı…
  • Mutluluk içindeki geçmişte incitilmiş o çocuğa bugün sağlıklı yetişkin yanının sımsıkı sarılmasıydı…
  • Mutluluk “başkaları ne der” değil, “ben ne istiyorum, benim neye ihtiyacım var” sorusuna odaklanmaktı…
  • Mutluluk, kim ne yaparsa yapsın ne derse desin bildiğin gibi yaşamak, yastığa kafanı koyduğunda vicdanının rahat olması, kendini göze alabilmek, mutluluk kendin olmaktı…

………………………….

Peki, siz mutluluğu göze alabilecek misiniz?