Skip to main content

Ses’siz Sitemsiz

Ve Yahya Kemal der ki “Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi, müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi”. Şema Terapide kişinin hayatta olduğu halde yaşamadığı halin adı kişinin dayanamadığı acılarla çocukluktan bir başa çıkma biçimi olarak geliştirdiği kopuk korungana denk gelir. Kişi ne acıdır ki kendisine yabancılaşır, “el” olur- kendine, acı olansa duygusunun içinde donakaldığı için hissetmez, duy’umsamaz ve yaşa’maz hale gelir. Duru’nun terapi seansından içinden geçenlere onun ağzından konuk olduğumuz bir kısım, tam da böyle bir durumun nasıl geliştiğini anlatıyor bizlere…

………………………………..

Duru: Birden aklıma Kapı filmi geldi…

Terapist: Devam et…

Duru: Çok zor… Annenin, oğlunun mahsur kalıp ölüp gittiği kuyuya gidip ‘bizi affet, duymadık seni’ diye ağlaması, kollarım uyuşuyor, çok zor…

Terapist: Çok zor?

Duru: Kadir İnanır’ı izlemek de yıllar sonra güzel geldi… Kapıyı araması ne de iyi hissettiriyor. Yönetmen izlerken temsiller üzerinden bizi farklı yerlere çekmeye çalışıyor, detayları olan bir film…

Terapist: Konudan uzaklaşıyorsun. Koptun, gittin… Kuyu… Çok zor?

Duru: ……..Tek başına… Sesini kimse duymuyor bir çocuk, ses’ini ulaştıramıyor, çok kötü onun yerinde olmak…

Terapist: Kim bu çocuk, sesini duyuramayan? Kim’den bahsediyorsun?

Duru: ……Üç buçuk yaşlarındayım, bir tatil beldesindeyiz… Birçok akrabayla bir arada amcamların kampına gitmişiz. Annemle yengem bulamadıkları bir anahtarı arıyor, babam tüm kuzenler ileride denizin içinde top oynuyorlar, onlara gitmek istiyorum, yüzme bilmiyorum… Ablamın bana çok bol gelen simidini alıp onlara doğru ilerlemeye çalışıyorum denizde… Sonra bir türlü onlara doğru gidemiyorum. Deniz ve dalgalar beni alıyor, götürüyor ve ben açık denizde kayboluyorum… Artık kimse görünmüyor, saatlerce bağırıyorum, kimse duymuyor (Ve ağlaya ağlaya anlatmaya başlıyorum). Kollarım çok küçük, simidi bırakırsam denizin dibine (kuyu) düşeceğimden çok korktuğum için, çok sıkı tutuyorum, kollarım uyuşuyor ve balıklar yer mi beni diye düşünüyorum… Saatler sonra tesadüfen açıklardaki bir kişi beni görüp kurtarıyor ama o kadar zor ki o duygunun içinde kalmak… O korku çokk büyük (ağlıyorum) ve bir süre sonra hiçbir şey hissedemiyorum sanki… Nasıl geliyor da görüyor beni o kişi bilmiyorum, kopmuş gibiyim, hatırlayamıyorum… Sahile ulaştığımız o sahne var, aradaki kısım yok. Aslında… O kadar çok yaşantı var ki böyle (ağlıyorum), kaç kere trafik kazası geçiriyor arabanın içinden çıkarılıyor, ölümüm beklenip hayata dönüyorum hem de kaç kez… Ve hep annem-babam düştüğüm durumun sorumlusu kim diye kavga edip duruyor ve ben bir kez daha bir kez daha hayat’a dönüyorum. Ve biz pazartesi okula başlıyor, evdeki her şeye kaldığımız yerden hızlıca devam ediyoruz, hiçbir şey olmamış gibi… 

Terapist: Seni coşkulandıran, çok mutlu eden bir ilişkiyi kaybettin, aylar oldu hep başka şeylerden bahsediyorsun. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, bambaşka konulardan konuşup devam ediyoruz (ağlıyorum). Ve bu ara kolların uyuşuyor diye kalp krizi mi diye doktor doktor geziyorsun. Soruyorum hissetmiyorum, ‘hayat işte’ deyip olması gerekeni konuşuyorsun. Kendine temas edemiyor gibisin. İçeride ne oluyor ne hissediyorsun ulaşamıyor gibiyiz, seni duyamıyorum… Sanki burada kendine yabancılaşan kopuk bir yanın var. Çocukken ne kadar da zor şeyler yaşamışsın. O duygularla baş başa kalmak zorunda kalmışsın, ebeveynlerin duygularını paylaşan, yatıştıran ve sakinleştiren bir şekilde davranamamışlar. Küçücük bir çocuk olarak bu duygularla kalmak çok zor ve sen de koparak kendi duygundan, korumaya çalışmışsın kendini. Kopuk korungan bir modla o duygularla başa çıkman o kadar anlaşılır ki o dönemde… Ama şimdi sanki artık büyüdüğün ve yetişkin olduğun halde hissetmediğin bir döngüde gidiyor hayat. Biliyor musun hissetmediğin şey yaşanmamış olduğu için arkada kalamıyor. Tam böyle bir kaybın ardından bu kol uyuşması sence bize ne söylüyor? Ne dersin Duru?

Duru: (Ağlıyorum)Araf’ta kalmak gibi aynı o simidi tuttuğum gibi ölemiyorum ama hayatta o korkuyla kalmak çok zor ve tek yapabildiğim hissetmeden, orada öylece sıkı sıkıya durmaya çalışmak, hissedersem çok zor… Kollarım yine yaşadığımı hissetmekle bırakırsam da sanki ölecekmişim gibi bir yerde olduğumuzu, yaşadıklarımdan dolayı çok üzgün olduğumu ve eğer hissedersem bu duygularla baş edemeyeceğimizi, o yüzden hissetmediğimiz için bana hayatta olduğumu hatırlatmak için işaret gönderdiğini söylerdi. Sanırım olumsuz duygu hissetmekten korktuğum için hiç hissetmeyerek zaten yaşamaz oluyorum… Bu yabancı’laşma, dediğiniz şey kopuk korungan o kadar fark etmeden bilinçsizce oluyor ki nasıl gelirim üstesinden?

Terapist: Bu yılların döngüsü, o kadar anlaşılır ki böyle otomatik çıkması… Biliyorum kolay değil hissedebilmek ve kendin’e temas etmek, acıyı göze almak ve yabancılaşmamak varlığına ama bunun için buradayız, yeter ki hislerini bırakmaya izin ver… Veremediğinde ben fark ettirebilmek için, hissettiğinde de paylaşabilmek için burada olacağım… Ve çocukken çok büyüktü, çok zordu ama yetişkinken yaşadıkça bu duyguları, izin verdikçe göreceksin gelip geçecek…

Duru: Umarım, umuyorum. Teşekkür ederim, çok korkuyorum ama deneyeceğim…

………………………………….

Ve seanslar ilerledikçe, Duru aslında birçok duyguyla kendinden koparak, kendine yabancılaşarak baş ettiğini anlar. Ama hiç kolay değildir bu, seanslar içinde göz yaşı, öfke, yalnızlık, hayal kırıklığı gibi birçok duyguyla yüzleşmeyi gerektirir. Kapanmamış yaralar, bir bir açılır, bu defa sağlıklı bir şekilde sarılıp kapatılabilmek için. Ses’siz sitemsiz kendi dünyasında kalan Duru sanki ölmeden ölmüş, kopuk halinden acı çekmeyi göze alarak yaşama’ya geçmiştir. Ve bu sene doğum gününde kendisi için bir şarkı seçmesi istendiğinde, hoparlörden şu dizeler duyulur: ‘Ne zaman geldin ruhum, Görmedim seni, Uçaktan atlarken unuttum galiba, Özledim… Sarıl bana ruhum, Ne olur sar beni, Çığlıklar geçti üstümden, Bulutlar geçti, Ve o gençlik günlerimizde, Sen ve biz, Seni öldü sandım ruhum, Biliyor musun, Sensiz yaşamaya alıştırdılar galiba, Özledim!’.

Not: “Sessiz Sitemsiz” başlığı Günlerimiz şarkısından alınmıştır (Yağmur Atsız-Z. Livaneli). Metindeki son sözler ise Yaşar Kurt’un Ruhum adlı şarkına aittir.