Tek bi’ yıldız
Ve sabah 05.39, gözlerini aniden açtı. İçeride o yıllanmış duygu, “yok” hissi, adres
midenin tam tam altı, toplu iğne başı gibi sabit. Ekşi, hazımsız, nerelere koysa, naapsa
durulmayan, yine yakalanmıştı… ‘Yokuş aşağı yine, tam da tüm güç çıkmaya çalışırken’ dedi
kendi kendine ve hüzünlendi. Karamsarlık şemasına, bunca üst üste olayda zaten hortlamak için
elinde her kanıtı vermişken ve ortaya çıkmaya fırsat kollarken bu şema, hiç yüz vermemişti ama
bu “yok” tüm yelkenleri suya indirip savunmalarını düşürmüştü… Ne paradoksal, hayatta tutan
nefes içeri girip çıktıkça “yok” duygusunu daha da derinden hissettiriyordu. Yaşamak dediğin
mecbur her duygusuyla, ultra her şey dahil! Ve onca zaman kendi üzerinde çalışmaları sonucu
öyle sağlıklı bir yere gelmişti ki artık kopup yok olup da gidemiyordu kendinden. Kendi’ni
bırakmayacağına dair de söz’ü büyüktü. Köşe bucak o duyguyu hissediyor, yerine bir şey koyarak
da kaçamıyordu, en özel alanı olan evinde şu an içeri alınmış bir “yok” hissiyle baş başayken…
Artık an’lar üzerinden yaşamaya, kişileri ve yaşanmışlıkları özel, devamı gelen ilişki
çerçevesine koymamaya da hevesliydi, bir de an’lık yaşayıp rafa kaldırıp bunları biriktirmek
istiyordu, ölmeden çokça, çeşit çeşit biriktirmek… Farklı ayna’larda kendi’ne bakmak istiyordu…
Kendi’ni başka başka keşfetmek… Ve kendisiyle olmaktan doyasıya mutlu ve kendisinden odağı
kaydıracak birinin tam kadro varlığı istemediği bir şeydi bu yüzden. Ama işte o bu an’lar
içerisinde çoktandır merak ettiği bir “var” ile karşılaşmış, kısa da olsa yok’luğun duygusal olarak
dolmasına şahitlik edince ve an’lık var’lığı hissettiği şey yok olup gidince, yok’luğu daha
derinden hissettmişti. Duygular çatışmadalar… Biliyordu, Duygusal yoksunluk şemasına sahip
kişiler, erken dönemden itibaren karşılanamayan duygusal ihtiyaçları nedeniyle içeride derin bir
“yok” hissederlerdi. Ancak bir de yetişkinlikte yıllarca “yok” hissettiği bir ilişki eklenince bu
“yok” artık “çok” olmuştu. Ve an’lar içinde karşılaştığı o “var” varken çok ve yok’ken hiç yok ve
bir var bir yok olunca da boşluk daha da belirgin olmuştu. Ve içerideki “yok” çok görünür oldu
çünkü kendisinden uzaklaşıp o bulduğu var’ı oraya koymaya çalışıyordu, o var’daysa tutarlı
duracak güç yok’tu. Sığamadı ev’ine içi, kulağında müzik, sanki spor salonunda kimse
yok’muşçasına saatlerce son sürat yürüdü de durdu. Ve biliyordu, an’lık var’lık gösterip giden
adamın da ve başka böyle olan birçoklarının da yardıma ihtiyacı vardı. Ama geceler, üstten
dolanıp kendi’ne sarılan sağ kolu şahitti ki zemininde oldukça yorgundu ve yine de her şeye,
hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye ‘var’ gücüyle çabalıyordu. Ve yine yardıma ihtiyacı olan
birinin var’lığı değildi aradığı var’lık. En doğalından, en çabasız, arzusunu ortaya koymakta en
cesurundan bir var’lıktı bir gün olur da derinden eşlik edecek bir gerçek var’lık olursa.. Artık
arafta kaldıracakdan istemiyordu..
“Sen yokken ne gece ne de gündüz
Ne Ay var ne tek bi’ yıldız
Her yer karanlık ve ıssız
Göremiyorum 1 ”
Bangır bangır çalıyordu kulaklığında, herkes an’lık var’lık gösteren o kişinin ardından çalınan bir
şarkı sandı. Oysa, kendine konuşuyordu. Sol kolunda uykuya dalmış, upuzun bukleli saçlı
geçmişin duygusundan bitkin düşmüş kız çocuğunu aldı ve yatağa götürdü. Çok yorgundu ama
biliyordu artık herkese, her şeye yorgun olabilirdi ama bu kız çocuğuna değil. Ona çok geç
kalmıştı.. Galaksi’de bir tek yıldız görme peşinde koşan bu kız çocuğu, yıldızın ta kendisiydi..
Ahh be çocuk hala kendini göremiyordu..
“Tut elimi, burdan gidelim..”
1 Bu yazıda Yüz Yüzeyken Konuşuruz’un albümünden “Dinle Beni Bi’ şarkısına ait dizelere yer verilmiştir.