Skip to main content

Merdivenden Aşağı Düşmek

1952 yapımı Umberto D. adlı film, II. Dünya Savaşı sonrası “pembe salon filmlerine”
tepki olarak savaş sonrası yaşanan hayal kırıklıklarına, ekonomik ve ahlaki kayıplara vurgu
yapan ‘İtalyan Yeni Gerçekliği’ akımı içerisinde çekilen son filmlerden biri olarak
tanımlanmaktadır. Pek çoğu, hayatında ilk kez kamera önüne geçmiş bir oyuncu kadrosundan
oluşan filmde, oyunculukların bu kadar doğal ve başarılı olması da izleyenleri oldukça
şaşırtmaktadır.
Filmin baş kahramanı Umberto Domenico Ferrari, emekli bir devlet memuru, köpeği
Flike ile birlikte Roma’da bir pansiyonda “yaşamaya” çalışmaktadır. Emekli maaşı ne geçimine
ne hayatta kalmasına yeter. Saatini, kitaplarını değmedik paralara satar ancak pansiyon borcunu
ödeyemez. Pansiyonun sahibi Antonia, aslında Umberto’nun pansiyondan gitmesini arzu eder ve
onun odasını gündüzleri seks işçilerine kiralayarak oradan da para kazanmaktadır. Umberto,
buna ses çıkaramaz. Pansiyondaki diğer karakter ise Maria isminde pansiyonda temizlik gibi
işlere bakan genç kızdır. Maria hamiledir, çocuğunun kimden olduğu bile bilinmemektedir, olası
iki asker vardır. Gündüzleri hamile değil gibi ne görevi varsa yapar, kendi başına kaldığında ise
gözyaşlarına, düşünceli haline tanıklık ederiz. Ekonomik problemler yaşayan, pansiyon
sahibinden anlayış bekleyen, bakım almak için yükselen ateşiyle hastaneye yatışını sağlayan
Umberto’nun belki de film boyunca tek ilgi ve destek aldığı kişidir Maria. Umberto hastaneye
yatarken köpeğini ona emanet eder, hastanede onu ziyaret eden de Maria olur. Aslında sözsüz bir
kontratla aralarında bir bağ vardır.
Umberto’nun barınmak, sığınmak, karnını doyurmak için paraya ihtiyacı vardır. Bakım
alabilmek için hasta rolü de yaparak hastanede fazladan kalıp çıkar. Ancak pansiyona
döndüğünde pansiyon sahibinin kapıyı açık bırakması nedeniyle köpeğinin kaçıp gitmiş
olduğunu öğrenir ve köpeğinin barınakta telef edilmesinden korkarak onu bulmak için çok
çabalar. Bu hayatta, onu en çok mutlu eden ve sevdiği şey Flike’dir. Onu bulup kurtarır ancak
parasız olduğu, sığınacak ve barınacak bir yeri olmadığı gerçeğini hiçbir şey değiştiremez. Eski
tanıdıklardan para isteme girişiminde bile bulunur fakat işe yaramaz. Gözünü dilenen kişilere
diker, dilenmeye de gururu el vermez, köpeği üzerinden bunu yapmaya çalışır, bunu da
beceremez. Ve sonunda intihar etmeye karar verir. Pansiyondaki taşıyabileceği tüm eşyalarını
toplar ve çıkıp gider, ardından bakan ise Maria’dır. Maria, gitmeden önce Umberto’da bir haller
olduğunu anlar ve hatta yemesi için ona pasta bile getirir ancak onu yemek istemez.
İntihar edecektir, peki köpeği ne olacaktır… Onu kiralık bir bakıcıya teslim etmeye ve
tüm varlığını bakıcıya vererek Flike’ye olabildiğince uzun bakmalarını hedefler ancak köpeği
emanet etmeyi planladığı kişilerle konuştukça kendi gittiğinde köpeğinin kötü şeyler
yaşayacağını anlar ve onu bırakamaz. Ve trenlerin geçtiği bir banliyö istasyonuna gelir, etrafta
pek çok çocuk koşuşturmaktadır. Ve orada bir çocuğa köpeğini vermeyi teklif eder, çocuk istese

de bakıcısı kabul etmez. O da köpeğiyle beraber trenin önüne atlamaya karar verir. Ancak
Flike’nin ölmeye niyeti yoktur. Tren gelince, Umberto’nun kucağından atlayıp gider, Umberto
da atlayamaz trenin önüne. Ve köpeğine doğru geri döner ve onu saklanarak yolun kenarından
izlemeye başlar. Flike sahibini saklandığı yerde bulur. Bunun üzerine intihardan vazgeçerek
köpeğiyle çocukların arasına karışarak oyun oynamaya başlar. Bir çocuk gibi mutlu hissederek…
Ancak bundan sonra ne olacaktır, film mutlu sonla mı bitmiştir… Hayır. Ölemediyse mecbur
yaşayacaktır. Peki nasıl? Cevabı bilemediğimiz şekilde biter, gider film…

İhtiyaçlar, Psikososyal Gelişim Evreleri karşısında Savaş ve İnkâr
Maslow’un (1943) İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ne göre, ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi vardır
ve en aşağıdan yukarıya ihtiyaçları karşılanmadıkça sağlıklı bir şekilde üst ihtiyaca geçmek
mümkün olmaz. Aşağıdan yukarıya ihtiyaçlar ise şöyle sıralanır:
1) Fizyolojik İhtiyaçlar: Nefes alma, beslenme, uyku, barınma, cinsellik
2) Güvenlik İhtiyacı: Olumsuz çevresel koşullardan uzakta, tehlikeden uzakta, beden,
mal, sağlık güvenliği
3) Sevgi/Aidiyet İhtiyacı: Arkadaşlık, aile bağları, cinsel mahremiyet
4) Saygınlık İhtiyacı: Özsaygı, özgüven, başkalarına saygı göstermek ve onlar tarafından
saygı görmek
5) Kendini Gerçekleştirme: Kişisel tatmin, kişinin potansiyelini ortaya koyduğu ve
yaşadığı bir yaşam
Öte yandan, ihtiyaçlardan farklı olarak Psikososyal Gelişim Kuramı’nı ortaya atan
Erikson’a (1958, 1963) göreyse, insan doğumdan ölümüne kadar sekiz farklı evreden geçer ve
buna göre de kişinin yaş grubuna göre, kişilik gelişimi normal veya normal dışı olarak analiz
edilmelidir. Bu sekiz evre, 0-1 yaşta güvene karşın güvensizlik, 1-2 yaşta bağımsızlığa karşın
utanma ve şüphecilik, 3-6 yaşta girişkenliğe karşın suçluluk duyma, 7-10 yaşta başarıya karşın
aşağılık duygusu, 11-19 yaşta kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası, 20-44 yaşta yakınlık
kurmaya karşın yalnız kalma, 45-64 yaşta duraklamaya karşın üretkenlik ve 65 ve üzeri yaşta
benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk şeklinde ayrıştırılır.
Gelelim Umberto’nun ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ve psikososyal gelişim basamakları
kısmındaki yerine… Umberto, belki de devlet memuru olarak çoktan ihtiyaçlar hiyerarşisinde üst
basamağa çıkmışken savaş sonrası birden yatırımını yaptığı ve sahip olduğu kimlik elinden
gitmiş, piramidin tepesinden aşağı düşmüştür. Ve asıl mesele bu durumda olduğuyla
yüzleşememesi ve iç gerçeklik ile dış gerçekliğin birbiriyle uyuşmamasıdır. Üzerindeki takım
elbise, bir köpeği sahiplenmek gerçeklik ile uyuşmaz çünkü savaş sonrası aslında kendi kendine bakamayan, hayatta kalmakta bile zorlanan bir yere geçmiştir. Geçmişten bildikleri, edindikleri
ve getirdikleriyle bugün uyumlu değildir. Savaş öyle bir yerden varlığını göstermiştir ki onu
kendisinin seçmediği, maruz kaldığı ve idrak edemediği bir duruma düşürmüş ve pek çok kayıp
yaşatarak onu bu durumla baş başa bırakmıştır.
Normalde Umberto’nun 65 yaş ve üzeri olduğunu düşünürsek belli ihtiyaçlarını çoktan
giderdiği ve hayatının sonlarına doğru gelirken ideal bir tabloda “benlik bütünlüğü” içerisinde
geçmişten bugüne yaptıklarını gözden geçirdiği ailesi, varsa çocukları ve belki torunları
üzerinden ölümlü olunan dünyaya bir şeyler bırakarak hayatının sonlarına doğru ilerleyeceği
yerde birden savaş yüzünden merdivenden aşağı düşmüş ancak bunu idrak edememiştir. Bu
yaştaki bir adam için oldukça zor bir durumdur çünkü bu zamana kadar her ne yapmış olursa
olsun, hayatındaki fizyolojik, güvenlik, aidiyet/sevgi, saygınlık ve hatta kendini gerçekleştirme
ihtiyaçlarını bile gidermiş olsa da savaş her şeyi yerle bir etmiştir. Ve savaş çok ciddi bir kayıp
yaşatmaktadır artık daha önceden aldığı maaş da giydiği takım elbise de bakmaya çalıştığı köpek
de bugünkü koşullarla uyumlu değildir. Umberto aslında bir adaptasyon problemi yaşamakta,
hatta bir inkâr durumundadır ve bir savaş gerçekliği içerisinde olduğunu kabul etmemektedir.
Bundan dolayı da bu arada kalma halini ancak bu dünyadan yok olarak çözmek yönünde bir şey
düşünür. Filmin adının Umberto D. Olması da aslında onun adının devam edemeyeceği
soyadının nesilden nesile aktarılamayacağını yüze vurur gibidir. Savaş bildik ve beklenen
yaşamı, kişileri, isimleri noktalandırmıştır.
Son sahnede, çocuklarla dolu bir yerde intihar etmeye çalışırken kuşaktan kuşağa neslini
aktaramayacağı ve böyle bir yerde intiharı seçmesi manidar görünmektedir. Çocuklar aynı
zamanda umudun, geleceğin temsilidir ancak Umberto çok yaşlıdır. Ne için varlık göstermesi
gerekmektedir? Umberto’nun neslini devam ettirecek bir çocuğu veya torunu olmasa da
köpeğinin ona ihtiyaç duyması, onun hayatta kalması yani ihtiyaç duyulmak üzerinden var
olmaya tutunmayı seçmesi sembolik olarak manidardır çünkü bir amaca ihtiyacı vardır hayatta
kalmak için. Peki Umberto ne yaparak hayata devam edebilir? Umberto bunca yıl ne yapmış
olursa olsun, geçmişten bugüne yapabildiklerini kutsayıp kabul edip ancak seçmediği ve maruz
kaldığı dış gerçekliklerden biri olan savaş yüzünden bu duruma geldiğini kabul edip şimdi
hayatta kalmak için yeniden başka bir yol bulmaya karar vermelidir. Çünkü hiç kimse onun için
bir şey yapmayacaktır ve herkes her ne kadar film boyunca takım elbiseler içerisinde inkâr
modunda olsa da bir savaş gerçeğiyle yüz yüzedir. Maria kimden olduğunu bilmediği bir çocuğa
hamile, nesiller çocuklar üzerinden devam edecek olsa da savaşın sonuçları da elbette çocuklarla
geleceğe taşınacaktır. Zaten ayrıldığı pansiyondaki odasının yıkılmış duvarları ve artık sınırların,
özel hayatın, güvenliğin, kontrol hissinin, aidiyetin, şefkatin, gücün olmadığının en iyi temsilidir.
Öyle bir hayatta, size Maria’nın getirdiği pastanın da bir anlamı yoktur. Kayıp büyüktür, savaşın
etkisi son derece yıkıcıdır ve önce bununla yüzleşmeye ihtiyaç vardır. Ve herkes buna bir şekilde
maruz kalmıştır, bundandır, Umberto’nun ancak kendisidir kendi kendisini kurtaracak kişi…
Referanslar:

Erickson, E. H. (1958). Young man Luther: A study in psychoanalysis and history. New
York: Norton.
Erikson, E. H. (1963). Youth: Change and challenge. New York: Basic books.
Maslow, A. H. (1943). A Theory of Human Motivation. Psychological Review, 50, 370-
396.