Skip to main content

Korkarım Ergenlikte Takılı Kaldık…

Ben kendi başıma yaparım elbet ama sen yine de elimi bırakma!

Ergenlik çocukluktan çıkış yetişkinliğe geçiştir… Ergenlik, bir eliyle ebeveyne tutunurken bir yandan “ben tek başıma” yapabilirim demektir… Ergenlik bağımsız bir kimlik kurma çabası içerisinde kaybolmak; denemek, yanılmak, tüm bunların içinde düşüp kalkarken ne istediğini bulmaya çalışma sürecidir ki bu süreç çoğunlukla neyi istediğini değil istemediğini gösteren inişli çıkışlı bir yoldur. Ergenlik, başkalarının ne söyleyeceğine, nasıl göründüğüne fazlaca takılıp ayna karşısında saatler geçirmektir. Ergenlik kalp acısı, bedenin uyanışı, büyüyen eller, değişen sese, ellere, kollara adapte olabilme çabasıdır… Korunaklı ortamdan çıkma vakti, kendi ayaklarının üstünde durma çabasıdır…

Ergenlik sağlıklı ya da sağlıksız geçen çocuklukla yüzleşip varsa üstü kapatılmış meselelerin ebeveynin yüzüne bir tokat gibi çarpmasıdır. Ergenlik çocuklukta son derece uyumlu ve sakin görünen çocuğun kimi zaman çıldırması, karşı koyması, sırf ebeveyni istiyor diye tersini yapma arzusudur. Ergenlik anne babaların büyüttüğü çocukların anne babalarını büyütmeye başladığı andır… Arkadaşların ekmek gibi, su gibi önemli olduğu dönemdir. Ergenlik arkadaşın sözünün anne babadan daha önemli olduğu ve kendini arkadaş grubu ile tanımlama ihtiyacıdır. Kimi zaman yaralı bir kalbi, aşk acısını, grup dışında kalma ağrısını ya da popüler olma çabalarını içinde barındırır… Ergenlik dağınık, karmaşık ve kimi zaman çelişkili parçalardan bir bütün kimlik yaratma çabasıdır. Nitekim bütünlendiğinde adı yetişkinlik olacaktır. Ergenlik gözden geçirme, benimsenmiş kavramların yenilenme ve sorgulanma sürecidir… Ergenlik “ben”in kim olduğunu aramaktır…

Ergenlik çocukluğa vedaya direnci ve yetişkin olduğunun ispatını eş zamanlı göstermektir. Sağlıklı geçen bir çocuklukta, çocuk korunmak kollanmak ister; ihtiyaç duyduğunda güvenebileceği birisi olsun, koşulsuz sevilsin ister; sağlıklı sınırlar içerisinde davranabilsin ve eğlenebilsin, oyunlar oynayabilsin ister. Ebeveyne ihtiyaç duyar çocukluk; sımsıkı sarılabileceği, kendi için iyi olana yönlendirilebileceği… Mutlu bir çocukluk sonrası ergenlik sağlam temellerde başlar; kendi kimliğini kurmaya çalışan çocuk, koşulsuz sevildiği için kendi görüşünü, karşıt düşüncelerini savunur; çatışır ailesiyle. Çatışmak, farklılaşmak ergenlikte çocukluktan farklı gelse de doğal ve sağlıklı bir süreçtir. Ergen çatışır ama bundan dolayı aşağılanmaz, dalga geçilmez, dışlanmaz, “başkaları” gibi düşünmedi diye hırpalanmazsa yetişkinliğe geçmeye “ben ne istiyorum” sorusunu sormaya ve cevapları toplamaya başlar. Tabi bu soruya cevap ararken kendini göze almakla da karşı karşıya kalacak ve kimi zaman ailenin isteklerinden başka isteklere yönelecek ve başka yollara başka hayatlara yönelebilecektir. Peki, ya aile çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresine sağlıklı bir ortam hazırlamıyorsa; aile çocuğunun kendinden ayrışmasına izin vermiyorsa ne olur? Ya çocuk yetişkinliğe bir şekilde geçemiyorsa? Ya çocuk ne istediğini bilemez, farklı fikirler arasında gidip gelen, kendi hayatının sorumluluğunu alamayıp korkan bir halde kalırsa?

Kimliğini inşa etmeye çalışan yeni yetme bu koşulları bulamadığında ya çok daha çatışmalı bir ergenlik sürecine girip aileden uzaklaşan bir hale geçer zanneder ki ötekine zıt giderek ya da ötekine ters davranarak kendim olabilirim. Tabi böyle yaparken sırf ötekilerine karşı çıkacağım diye başkalarıyla paralel olan “kendi” düşünce ve davranışlarına da karşı çıkar trajik bir şekilde. Ya da uyumlu teslimci bir halde “kendi olmak” sürecinden vazgeçip ailesine ve çevresindekilere göre davranmaya başlar. Düşünür ki sevgi, ilgi ve onayı yalnızca onların ne istediğine göre davranırsam alabilirim. Maalesef bu her iki durumda da ergenliği yaşayıp geride bırakmaya bir türlü geçilemez. Peki, bunu yaşayan sadece bir birey değil de toplumsa ne olur?

Toplumların da gelişim süreci vardır. Bizim içinde bulunduğumuz toplumsa tam ergen… Başkalarının ne diyeceğine aşırı önem veren, ben ne istiyorum diye sormak yerine başkalarının kendini nasıl görmesini istediğine göre davranan bir toplumuz. Aileden ayrışmakla hep bir problemimiz var. Aileden ayrılmak sanki ailemizden kopmak gibi geliyor. Kendi hayatımızın sorumluluğunu alamıyoruz; hata yapamıyoruz ya baştan riskli işe hiç girmiyoruz ya da hatamızı kabul edemiyoruz. Hayallerimiz hayallerde kalıyor. Şunum olsa şöyle yapardım diyor; olunca da yapmaya cesaret edemiyoruz. Belki de iş sadece ergenlikte takılmakla alakalı değil. Zaten çocuk olamamışız ki ergenliğe geçelim… Belki ebeveynimiz o kadar çocuk ya da ergen ki evde bize ebeveyn olmak rolü düşmüş aileyi dengelemek için. Böyle olunca da ya korkuyoruz bize ait bir hayat yaşamaktan ya onaylatma ya da gösterme ihtiyacı içerisindeyiz. Sonrasında hikâyenin, bir gün bir şeyler yaşıyoruz ve bir krizle hayatımızı sorgulamaya başlıyoruz. Diyoruz ki tüm bu tercihleri kim için yaptım? Ben bambaşka şeyler isterdim nasıl da herkesi mutlu etmek peşinden koştum…

Ergenlikte takılı kaldığımız için hep kimliğimizi ait olduğumuz gruplarla gösterme çabasındayız. Demokrasi olması gerektiğini savunup başka gruplara ait olan düşüncelere saygı göstermiyoruz. Çünkü farklı düşünceleri kabul etmek sanki bizim düşüncemizi geçersiz ya da değersiz kılacak. Çünkü ben ne istediğimi bilemediğim için kimliğimi bu grubun içinde olmakla tanımlıyorum. Benim tuttuğum takımın, benimsediğim ideolojinin, siyasi görüşün veya değerlerin dışındaki görüşlere izin vermek sanki benim kimliğimi tehdit ediyor. Aslan kesiliyorum farklılıklara kendi grubumu daha önemli hale getirmek için… Takıldıkça takılmaya devam ediyorum ergen olmaya… Ve hep yetişkinlik hayalleri içindeyim… Farkında değilim başkalarının ne diyeceği endişesi, ayıplar ve gurur beni yönetiyor ve tüketiyor. Ben yönetiliyorum ve beni uzakta bekleyen yetişkinliğe soyunsam yetişkinMİŞ gibi davransam da bildik tanıdık geleni sorgulamaya cesaretim yok; ergenlikte dönüp dolanıyorum….

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com