Skip to main content

AH BİR KENDİMİ UNUTABİLSEM…

Karen Horney(1998), Psikanalizde Yeni Yollar kitabında mazoşizmden oldukça farklı açılardan bahseder. Mazoşizmin ne olduğu tartışılırken doyum arayışı mazoşizmin açıklamalarından sadece bir tanesidir. Horney’e göre, mazoşistik eğilimleri olan bir kişinin arzusu ebedi bir doyuma ulaşmaktır (1998). Bu nedenle de çatışmalarla ve sınırlarla çevrili kendi benliğinden kurtulmak ve kendini mümkünse unutmak mazoşizmin temel motivasyonlarındandır. Bedeni unutmak, kendini unutmak, yok olmak, acıyı, benliği, var oluşu unutmaksa dikkatleri anoreksiya nevroza hastlarına çekmektedir. Kemiklerine Kadar adlı film tam da anoreksiye nevroza hastası olan ve mazoşistik eğilimler gösteren Ellen isminde genç bir kızın hikayesini anlatmaktadır…

Kemiklerine Kadar 

Filmin ana karakteri Ellen, yeme bozukluğu için şimdiye kadar dört farklı tedavi sürecinden başarısız çıkmıştır. Ellen’ın annesi başka bir kadınla eşcinsel bir ilişki sürmektedir; babası ise başka bir kadınla evlidir. Ellen’ın üvey annesi, üvey kardeşi dahil tüm ailesi onun gözleri önünde ölüme doğru gittiğini düşünmektedir. Üvey annenin öncülüğü ve ısrarlarıyla Ellen, beşinci bir kez tedavi almaya razı olur; tedaviyi üstlenense sıra dışı teknikler deneyen Dr. Beckham’dır ve Ellen’ın yaşamayı seçmesine yardımcı olur. Bu yazımda Horney’nin kitaptaki mazoşistik bireylerle yorumlarından sadece birkaçına değinerek Ellen’ın davranışlarını anlamlandırmaya çalışacağım.

Mazoşistlerin önemli özelliklerinden biri (Horney, 1998), dünyayı son derece düşmanca, tehlikelerle dolu bir yer olarak algılamalarıdır. Bu da onlara çaresizlik hissettirir; bu duyguyla baş edebilmek içinse kendilerini başkalarının merhametine bırakmaktadırlar. Filmi açtığımız ilk dakikadan beri dikkati çeken Ellen’ın bir yandan etrafındakilerin yardım çabalarını veya onunla ilgili yorumlarını dalga geçen/küçümseyici bir tarzla kendinden uzaklaştırmaya çalışmasıdır. Ancak bir taraftan da bu kadar memnun değilse, beğenmiyorsa neden üvey annesi ve kardeşinin yönlendirmelerine doğru da ilerlemektedir? Neden eleştirdiği bu dünyadan çekip gitmemektedir? Muhtemelen her ne kadar bedenini ölüme götüren aç bırakma hamleleri devam etse de ötekine yoğun bir bağımlılık içerisindedir. Ellen’ın bunca tedaviden başarısızca dönüp beşinci tedavi için de adım atması bunun diğer bir göstergesi olabilir. Ancak Ellen’ın bu döngüyü kırabilmesi içinse ötekini değil kendi iç kaynaklarını kullanır pozisyona geçmesi gerekiyor:

-Görmeni istediğimiz son bir kişi var, bir uzman. 

Randevu almak kolay değildi…(Üvey anne)

-Belki annemi ararım (Ellen)

-Dün gece annenle konuştuk. Bunu üstlenmesi için uygun bir zaman olmadığını söylüyor.

Ama sana sevgilerini yolluyor (Üvey anne)

………..

Mazoşistik kişilerde dikkat çeken bir diğer özellik de öz-küçümsemeyle kendini yetersiz görme eğiliminin olmasıdır. Bu durum da aslında mazoşistik kişilerin hayata dair taşıdıkları kaygı nedeniyle ötekilerine bağımlı hissetme ihtiyacından gelir. Kişi kendini yetersiz gördükçe ve beğenmedikçe aslında ötekinin varlığına bağımlı hale gelip bu sayede kendine güvenli bir alan yaratmaya çalışacaktır (Horney, 1998). Gerçekten de Ellen’ın pozitifleri almak ve benliğine olumlu herhangi güzel bir şeyi geçirmekte ve iyiye gitmekte, iyiye götüren adımları atmakta oldukça güçlüğü vardır. Filmde, Ellen’ın tedavi için gittiği beşinci merkezde Luke adında genç bir çocuk vardır. Ellen’a ilgi duymaktadır ve her fırsatta Ellen’a güzel şeyler söylemektedir. Özellikle Ellen’ın çizimlerini onu tanımadan önce de takip etmeye başlamış olan Luke, ona çoktandır hayrandır. Ellen bir ara bu heyecanlı sözlere ve ilişkiye kapılıp keyif alsa da pozitifleri benliğinde tutmaya oldukça direnç göstermektedir: 

……………………..

-Bence anne olmak böyle bir şey olmalı… Anlıyorsun değil mi? (Ellen)

-Çocuğu ilk sıraya koymak.

-Evet.

-Evet, ne söylediğimi bildiğimden değil ama…

-Hayır, bence… Biliyorsun (Luke)

-İyi bir anne olacaksın (Luke)

-Teşekkür ederim.

-Seni üç haftadır falan tanıyorum.

-Ama ben seni iki yıldır tanıyorum. Çizimlerin, olayları algılayış şeklin…(Luke)

-Tumblr’a koyduklarımı gören o anoreksik kız algılayış şeklimi öyle beğendi ki bileklerini kestiği zaman bana o boktan notu bıraktı. Ve ailesi ne yaptı biliyor musun? Ne yaptığımı gerçekten bileyim diye… Bana fotoğraflarını gönderdiler (Ellen)

-İnsanlar seni sevdiklerini söyler… Ama kastettikleri şey seni sevmenin onlara kendilerini nasıl hissettirdiğini sevdikleridir. Ya da… Ya da senden alabileceklerini severler (Ellen).

-Sana ne diyeceğimi bilmiyorum. Her açıdan yanlış bu! (Luke)

-Tamam, peki, sen kazandın! Tamam mı? Karanlıklar kraliçesi sensin (Luke)

Mazoşistik eğilimlerle bedeni yok etmeye çalışmanın peki kökeninde ne vardır? Neden dünya bu kadar tehditlerle dolu, düşmanca ve kaygı vericidir? Neden ötekine bağımlı olmaya ihtiyaç duyup öz-küçümseme eğilimindedir Ellen? Aslında bu soruların tüm cevabı filmin sonu ve Ellen’ın iyileşmeye başladığı son sahnede gizlidir. Mazoşist kişiler çocuk olmaz arzusu içindedirler ve bu da duydukları kaygıyla baş etmek için ötekine bağımlı olarak kendi ayakları üzerinde durmak yerine sorumluluğu başkasına atarak bulundukları pozisyonu korumaya çalışırlar. Bu pozisyonda mazoşist kişiler sanki “ben yapamam, siz benim adına yapın” der gibidir. Ancak kendi istemediği için de hiçbir zaman iyileşemez. İhtiyacı olan kendi hayatının sorumluluğunu almayı seçmesidir. Nitekim, Ellen filmin sonunda Dr. Beckham’ın onu tedavi ettiği evden ayrılıp öz annesinin yanına kaçar. Bu tedaviyi de yarım bırakmıştır. Annesiyse onu evlerinin bahçesindeki çadıra yerleştirir. Ellen artık ölmek üzeredir. Aralarındaysa geçen diyaloglar şöyledir:

Biliyorsun “Ellen” büyük büyükannenin adıydı.

-Eminim o da sevmemiştir.

Anlayacağın, benim sen gelmeden önce içime doğmuştu.

-Gerçekten mi?

Sen bebektin. Seni yeterince kucağıma almadım. Seninle bağ kurmadım.

Doğum sonrası depresyondan haberim yoktu.

-Bu yüzden olduğunu sanmıyorum.

Bununla ilgili olarak Jean Williamson’la konuştum. Onu hatırlıyor musun?

-Papaz mı?

Hayır, Işığın Saf Yolunu yazdı. Ve… Hastalığın sırasında benim için büyük bir teselli oldu.

Ve o seni beslememe izin verirsen bunun ikimiz için de iyileştirici olacağını düşünüyor.

Pirinç sütü. Kendim yaptım.

-Bebek gibi mi?

Bir anne ve çocuğu gibi yani. Seni kucaklayıp sallayabilirim ve sen de uyuyabilirsin.

-Bilmiyorum.

Yani, o söylediği zaman bize gerekenin bu olduğuna dair tam bir netlik hissettim.

-Bunu düşünebilir miyim?

Evet. Tamam.

Senden geriye kaybedecek pek bir şey kalmamış. Bunu biliyor musun?

Doktor Beckham bunu açıkça belirtti.

-Biliyorum.

Geri dönsen de dönmesen de bunun senin seçimin olduğunu söyledi.

Ama senin öleceğinden korktuğunu anlayabiliyordum.

Ellen, benim… Bebeğim. Ben…

-Biliyorum.

Özür dilerim.

Ve sadece şunu bilmeni istiyorum kabul ediyorum…

Eğer istediğin şey ölümse artık bunu kabulleniyorum.

Kabul ediyorum ama… Seni seviyorum. Sadece… Seninle savaşmaya devam edemem.

Pekâlâ.

-Anne. Beni besle lütfen.

Olur.

Ağlama bebeğim

Hepsi geçecek

Annen sana kuş alacak

Eğer o kuş ötmezse

Anacığın sana elmas yüzük alacak

Eğer o yüzük kararırsa

Bu diyaloglarda Ellen’ın bebekken anneye bağlanmasının sekteye uğradığını ve belki de çocuk olma arzusuyla geçmişte takılı kaldığı yerdeki ihtiyacı gidermeye çalışıyor olabileceği dikkati çekmektedir. Yani bu mazoşistik hastalığın ona sağlıklı olmasa da bir kazancı vardır. Annesi, yeterince iyi anne olamadığının farkında olduğunu ve onu bebek gibi besleyebileceği bakım veren bir pozisyona geçmek istediğini söyler. Bir yandan da Ellen’ın hayatının knedi sorumluluğunda olduğunu, onu çok sevse bile ölmek istiyorsa da bunu kabul edeceğini ona bildirir. Bu hamlesiyle Ellen’ın eksik kalan ihtiyaçlarını anladığını ve gidermek istediğini ancak artık onun hayatta kalmak ile ilgili sorumluluğunu alamayacağını söyleyerek de onu anne olarak kendinden ayrıştırarak ayrı bir beden olduğunu ve bu bedenle ne yapacağının onun kararı olduğunu ifade etmiş olur. Artık Ellen’ın sorumluluğu başkasına atan, bağımlı döngüsüne girmeyi reddetmiştir; çok yorulmuştur… Ellen annesinin onu besleyip uyuttuğu gecenin sabahı uyanır ve uzaklara doğru yürümeye başlar ve bir tepeye gelir, sonra bitkin bir halde orada uyuyakalır. Rüyasındaysa Luke vardır… Artık ölmek üzeredir ve kendiyle baş başadır. Kendi bedeninin sorumluluğuyla kalınca aslında var olduğunu hisseder ve var olmak, yokluğun ne olabileceği gerçeğiyle de tanışmasına sebep olur. Uyandığındaysa artık bambaşka bir haldedir: Kendini hatırlamış ve yaşamayı seçmiştir…

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com

Kaynak

Horney, K. (1998). Psikanalizde Yeni Yollar. Öteki Yayınevi: İstanbul.