Ya Ezenle Ezilen Birse?
Bazı insanlar şiddetin ne kadar kötü bir şey olduğunu bilir de neden kendisi de şiddet uygulamaya devam eder?
Tecavüz ve cinayet haberleri bizi çok şaşırtırken neden bunu yapan kişi gayet de normal bir şey yapmış gibi durur?
Neden bazı kadınlar şiddet gördüğü halde bedeninde acı, yara, morluk, işkence izleri olduğu halde şiddet gösteren uzaklaşmak istemezler?
Küçükken çok dayak yerdim, ben baba olunca böyle olmayacağım derdim ama şimdi neden ben de çocuğumu dövüyorum?
Neden gazetelerin üçüncü sayfa haberleri çılgınlar gibi sevdiğini söylediği kişiyi öldürenlerin hikayesiyle dolu? Bu nasıl bir sevgi?
Neden bazılarının öfkesi saldırganlığa dönüşürken bazılarınınki dönüşmez?
Neden biz ezildik diye hak aramaya giden, eşitlikçi olduğunu iddia eden arkadaşlarımızın zamanı gelip güç ve otorite sahibi olduklarında ötekilerini ezdiğine şahit olur oldukça şaşırırız?
Saldırganla Özdeşim
Küçücük bir çocuktu… Evde oldukça öfke yüklü bir ebeveyn tutumuyla karşılaşıyordu. Annesi, babasının istediği gibi davranmadığında ya da bazen nedensiz belirsiz bir biçimde dayak yiyordu. Bunu görmek, bir erkek çocuğu olarak bir şey yapamamak oldukça canını acıtıyordu. Araya girmeye korkuyordu, tir tir titriyordu. Kimi zaman annesinin saatlerce ağlamalarına şahit olmuştu; oldukça mutsuzdu ve maalesef büyüdükçe annesiyle aynı kaderi paylaşmaya başlamışlardı. Babasından oldukça korkuyordu. Çaresizlik duygusu tüm evde hakimdi. Bununla yaşamaksa çok zordu… Babası ruhsal olarak hastaydı… Annesi ne kendini ne de çocuklarını koruyabiliyordu! Komşuların kimi zaman annesine fısır fısır kaç kurtul dediklerini duyuyordu; annesiyse yine adım atmıyordu ve çocuklar yıprandıkça yıpranıyor; korku çoğaldıkça çoğalıyordu evde…
Evet, bu baba korku vericiydi; uzak durmak istiyordu ondan bu küçük oğlan çocuğu ancak bir taraftan da özdeşim kuracağı erkek figürü modeli babasıydı. Bu kötü bir modeldi. Bu küçük çocuğa göre dünya adaletsiz, kötü insanların olduğu, korku dolu bir yerdi. Çok yoğun karamsarlık ve çaresizlik hissediyordu. Eğer babasıyla özdeşim kurar ve ona benzerse bu kötü dünyada yalnız kalmaktan, savunmasızlıktan ve zarar görmekten kurtulabilirdi. Çünkü onun zihninde yalnızca iki model vardı ya saldıran, ezen baba gibi olursun ya da ezilen, mağdur kalan, acı çeken anne gibi… Gücü ele geçirense saldıran, ezen oluyordu(!). Şimdi bu erkek çocuğu evdeki bu manzaraya maruz kalarak zayıf/acı çeken olmanın ne demek olduğunu bildiği için artık bu olmak istemiyordu. O zaman fark etmeden biliçdışından evdeki güçlü model gibi olmaya yönelmişti yani saldırganla özdeşim kurmuştu kendini korumak için. Bu onun savunma mekanizmasıydı. Çünkü bilmiyordu bu iki model dışında başka bir model olduğunu. Çünkü sağlıklı bir ev ortamında olması gereken korunma, kollanma sağlanmamıştı ne annesinden ne de babasından. Sevgi görmemişti, şefkat hissetmemişti. Almadığı sevgiyi ve şefkati nasıl verebilirdi ki?
Yıllar geçti ve biz Türk halkı olarak günlerce televizyon ekranından farklı farklı kız çocuklarının cinayetlerine üzülür; şaşırır bulduk kendimizi. Bu yıkıcı, üzücü olaylarla kim bilir kaç bin defa karşı karşıya kaldık… Neden şaşırdık ki bu kadar?! Çocuk doğurmaktı tek hedefimiz, çocukların nasıl iyi yetiştirilebileceği değil! Komşumuzdan gelen seslere sessiz kaldık! Göz yumduk bir çocuğun, bir kadının şiddet, işkence görmesine! Çünkü belki yakınımız değildi belki zaten bizim çocuğumuz değildi… Ama düşünemedik bir güzel çocuk yetişir hepimize ışık olur; bir talihsiz çocuk yetişir bizim çocuğumuzun katili olur diye… Düşünemedik dünün ezileni yarının ezeni, sadisti olur diye…
Oysa ezilen gidebilseydi ezildiğinde yaşadığı duyguya bugün ezilene empati kurar ezmezdi kimseyi,
Ama unutmak için ezildiğinde yaşadığı duyguyu ve kaçınmak için bir daha ezilmekten ezen olmayı seçti…
Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com