Sadakati arayanlardan mısın?
İnsan olmak, dünyaya geldiğimiz andan itibaren hayatta kalmak için, olası tehditlere karşı
deneyimlerden çıkarımlar yapmayı gerektiriyordu. Belki, anne babanın ilişkisini izleyerek ya
da kendileriyle olan ebeveynliklerine istinaden bir çocukluk çağı yaşantısından edindiler veya
yaşamak için cesaretlerinden tanıştıklarından, kaynaştılarından deneyimlediler ilişkileri. Ve
aldatıldılar, ihanete uğradılar, yaralandılar ve korktular. Bundandır binbir çeşitlilik içinde,
kendi usüllerince sadakati aradılar..
Kimisi çok aşık olduğu sevgilisi tarafından aldatılınca bambaşka kategoride bir kişiyle
evlendiler. Gün geldi, evlilik dışı birinin ilgilerine çekilince tepetaklak olup ilişkilerini
sorguladılar. Çünkü evliliklerinde ne romantiklik ne aktif bir cinsel çekim buldular. “Sadakati
buldum” derken “kadın gibi” hissetmekten oldular, kendilerini eşiyle “kardeş kardeş” yaşanan
bir evlilik akdi içinde buldular. Sadakati bulmanın yolunu arzusuz, duygusuz, temassız ve
yoksun bir adamın kollarına olduğunu sandılar.
Kimileri bulduğunu varsaydığı “güvene” sıkı sıkıya tutunarak duygusal, entelektüel seviyede
paylaşamıyor olmayı, ilişkide yalnız hissetmeyi çok fena göze aldılar. Yaptıkları iş’den
sağlayıp yaşamanın anlamını, ilişkideki yok’luğa ses çıkarmadılar. Bir gün birlikte çocuk
sahibi olalım derken neden aktif, doyumlu cinsel ilişkilerinin olmadığını ve sanki bir nesne
gibi tüp bebeğe zorlandıklarını sorguladılar, kızdılar. Ve çok büyük bir gerçekle tanıştılar.
Başka kadına bakmadığı için güvenilir olduğunu sandıkları kocalarının “gizli eşcinsel”
olduğunu anladılar ve burada sadakati buldum sandılar!
Kimileri “zaten her erkek aldatır” inancını hayatın bir gerçeği olarak koydular, aldatılmamanın
yollarını “güzelim” bedenlerini kestirip biçtirip daha güzel yapmakta aradılar. Sadakatsizliğin
karşıdan değil “güzellik” üzerinden olduğu cehaletine tutunup kaldılar. Bundan nemalanan
“estetik” dünyasının en ideal hitap kitlesi oldular.
Kimisi “sadakatsizin ta kendisi” olup terk edildikleri için kendilerini bir terapi odasında
buldular. Sadakatsizliklerinin başlangıcını ilk ilişkilerinde sadakatsizliğe uğramaya bağladılar.
Ve bundandır “sadakatsizin ta kendisi” olarak “sadakatsizlik yapılan” olmaktan kaçındılar.
Kimileri evliliğinde sadakatsizliğe uğradığı halde, boşanamama nedenini çocuklarına yıktılar
ve çocuklarının onlara sahip çıkması gerektiği çarpıtmasıyla kendilerinden kaçtılar. Zayıftılar,
eleştrilmezlerdi hep suç başkasındaydı, kendisi de kök ailesi mükemmeldi deyip kendilerine
bakmaktan kaçıp sadakatsizlik içinde kaldılar. Ve kendilerine sadakatsizliğin Allah’ını
yaptılar!
Kimileri eşiyle birbirlerine bir itirafta bulunarak birbirlerine birbirlerini aldattıklarını itiraf ettiler.
Ve bundan sonra eşi dışında birine ilgi duyarlarsa yataklarına bu kişiyi de alıp “grup seksle”
bunu çözmeye çalıştılar. Yani sadakatsizliği bilinen bir şekilde açıkça yaparak sadakatsizliği
kırdıklarını sandılar.
Kimileri babasının annesini defalarca aldatmasına şahitlik ettiler. Annenin acısına o kadar
çok maruz kaldılar ki “bir erkek bir kadınla ilişki kurduğunda mutlaka onu aldatır” sandılar.
Bundandır yetişkin olduklarında hiçbir kadına yaklaşmayıp ilişki yaşamayarak
sadakatsizlikten etmekten kaçtılar.
Kimileri pek fazla Türk filmi izleyerek büyüdüğündendir, “mükemmel kadın” olarak Zehra’nın
Ferit’i çapkın erkekten sadık erkeğe dönüştürdüğü aldatmacasını gerçek sandılar. Sadakati
“mükemmel kadın” olmak üzerinden yakalamaya çabaladılar, sonuç istedikleri gibi
gitmeyince de pek çok şaşırdılar, kendilerini üzüntüden bir terapistin karşısında buldurlar.
Kimileri aldatıldılar ve ondan sonra ilişkiden hep kaçındılar, “bekarlık sultanlıktır” saydılar. Bir
ilişkinin kırgınlığını tüm ilişkilere mal ettiler. Evlilik ile dalga geçip küçümseyerek “yok olan bir
ilişkide” hiç ilişki yaşamayarak hiçbir daha sadakatsizliğe uğramadılar.
Kimileri aldatıldılar ama normalleştirip yok saydılar, ilişkide kalıp kendilerini dışarı atamadılar.
Sustular, yok saydılar, köşe bucak kendilerinden kaçtılar. Ve çıkamadıkça da fizyolojik
sebebi bulunamayan “bağırsak” problemleri içerisinde kendi kendilerine “bağırıp” durdular.
Kimileri daha bebekliklerinden sadakatsizliğe uğradıkları için anneleri tarafından, hayatı
boyunca sadakatsizin birine çekilip aynı tür oyuncu ve senaryo içinde bu sefer mutlu sonuç
almayı beklediler. Sadakati bulamadıkça da bunu hayatın böyle olduğu varsayımına yıkarak,
hayalkırıklığına uğramaktan kendilerini korumaya çalıştılar.
Kimileri aynı bu yazıyı yazan kadın gibi çoktandır “kendilerine” yaptıkları sadakatsizliğin
farkına vardılar. Yıllarca kendi “hakkını” teslim edemeyen kurumlar, durumlar ve ilişkilerde
durarak, kendilerine en derinden ihanet ettiklerini anlayıp sıfırdan bir hayat için her şeyi göze
aldılar. Bu sefer tüm çalışkanlıklarını kendileri için kullanıp yaşamaya başladılar ve çok
mutlular!