Skip to main content

İnsan Açlığını Çektikleri Uğruna Muhteşem Hatalar Yapabilir!

Psikolojik taciz bazen sinsi sinsi gelir, ne oldu ne bitti anlamazsınız. Nasıl da bu kişiyle bu hale geldim ne oldu da kendimi bu duruma düşürdüm bilemezsiniz. Bir şekilde istismar eden kişi kendi ego’sunu ya da çıkarını öylesine tatmine boğulmuştur ki siz “insan” değil sadece onun haz/zevk hissedeceği, amaçlarına ulaşmak için kullanılan bir “nesne”ye dönüşürsünüz. Ve sonu acıya dönüşen bu yola girmeniz aslında tam da bir iyi niyet karşılaşmasından sanırsınız. Manipülasyonla her istediğine ulaşmak isteyen kişi ihtiyacınız olan şeyi öyle iyi gözlemler ve öyle güzel verir ki siz kapılır gidersiniz. Elbette istismarcının ağına düşmek sizin hikâyenizde de neye doyamamış olduğunuzun, neye ihtiyacınızın olduğunun maalesef acılı ağır bir yansımasıdır. İnsan açlığını çektikleri uğruna muhteşem hatalar yapabilir. Bu yazıda psikolojik tacizin bir alt başlığına giren manipülasyon üzerine üç farklı yaşam olayından bahsedilecektir…

Bir Kurumsal Hikâyesi

Orkun, çok konuşkan, devamlı havadisleri, dedikoduları takip eden, olur olmadık zamanda iş arkadaşlarını arayıp iş yerinde kimin yükseleceği kimin ne yaşayacağı ile ilgili “çok özel” bilgileri paylaşan birisidir. Sosyal medyası, diğerleri tarafından nasıl görüneceğine ilişkin doğal olmayan, planlı bir pazarlama sayfası gibidir. Baksanız hep mutlu, bütün hayat onun etrafında dönüyor ve sanki genel müdür! Kusursuz tek bir fotoğraf yok profilinde; eşi, çocuğuyla hep bir imaj kaygısı içinde. Konuşurken gözlerini kaçıran, dalga geçer gibi espriyle karışık karşısındakini değersizleştiren son derece sosyal görünen biri. Onu nasıl bilirler diye sorsanız herkesin düğününde, cenazesinde, önemli günlerinde, birilerinin desteğe ihtiyacı olduğu anda hemen orada bitiverdiğinden söz ederler. Dışarıdan bakılınca ne kadar pozitif değil mi! Yok, işin aslı pek de öyle değil. Her şey Orkun’un şirkette işe girmesiyle başlar Mustafa için ve Mustafa Orkun’la yoğun bir yakın temas sonrası kendisinde değişen bir şeyler fark etmektedir…

Mustafa: Uyanıyorum, bir his. Hazımsızlık… Fiziksel mi duygusal mı? Olmuyor, olmamış, olamayacakmış gibi, sınırlarım zorlanmış istila edilmişim gibi buruk bir suçluluk, kendine ihanet gibi. En zoru da bu ya bana bir şey yapılmış da sesimi çıkaramamış, boğazımda düğümlenmiş gibi. Kafamda bir algı vardı işime, işyerine dair, şimdi tekmişim gibi. Kendimi koruyamamış, başkasına muhtaçmışım, yetişkin değilmişim de el açmam gerekmiş gibi. Ne oluyor bana? Kurumsalda çalışıyordum, herkes gibi kendimce meselelerim vardı. Kafamda oturttuğum bir iş düzenim, kendimce çoğunlukla tatmin olduklarım vardı. İyilik yapmak istersem yaparım istemezsem yapmam, yaptıklarımı içime sine sine yapardım. Ne oldu bana, nasıl bu hale düştüm?

Peki ne olmuştur Mustafa’ya… Aynı şirkette çalışmaya başlayan Orkun, Mustafa’yı bir sürü aramış iş dışında da onun hayatı, eşi, çocuğuyla ilgili ailesiymiş gibi yanında olur. Mustafa istemedeği halde, Orkun “aramızda kalsın” der, iş yerinde arka planda ne varsa ona anlatır. Mustafa’nınsa neyi ne kadar iyi yaptığıyla ilgili “başarısızlık” şemasından dolayı hep bir yetersizlik algısı vardır, Orkun sanki onu analiz edip süzmüş gibi onu över de över, hep duymak istediklerini söyler. O kadar çok verir ki Orkun, Mustafa aslında talep bile etmediği bu yüklü fedakârlıktan kendini borçlu hisseder hale gelir ve artık Orkun, onun hayatında özel, ayrıcalıklı bir yere konmuştur. Ona hayır diyemez, ofisteki sırları paylaşır ve onu hep memnun etmeye çalışır. Mustafa’nın çocukluğu, kendisini devamlı başarısız bulan ve memnun edemediği bir babayla geçmiştir çünkü. Bilmez ki Orkun’da “kusurluluk” şeması olduğu için kendisini doğuştan defolu, değersiz görür. Bundan dolayı aşağılık ve eziklik duygusunu telafi edebilmek için statü sahibi olmak ve başarılı olmak iş yerinde çok çok önemlidir, egosu böyle tatmin olacaktır çünkü. Ve kendini fedayı kötüye kullanarak karşıdaki insanı borçlu hissettirecek kadar iyilik yapıp sonra başarıya giden yolda ona borçlu hissettiren kişilerden bilgi toplar, taraf toplar ve onları manipüle edip kullanarak işlerin tamamen istediği şekilde gitmesini sağlayarak “haklılık” şemasıyla içindeki eksiği gidermeye çalışır. Hatta Mustafa’nın ne hissettiği gerçekte onun umurunda bile değildir. Bir toplantıda, kendisinin yükselmesi için aradan çıkması gereken Mustafa’nın ipini çeker ve işten çıkarılmasına sebep olur. Oysa Mustafa “başarabilir” ve “yeterli” olduğunu hissedebilmenin peşinde, Orkun’un parmağında oynattığı onu mutlu edebilmek için insanların özel bilgilerini paylaştığı ve olduğu iyi niyetli insan olmaktan çıktığı bir hale gelir…

Bir Öğrencilik Hikâyesi

Adem Urfa’nın bir köyünde, çoban bir babanın oğludur. Altı kardeşin dördüncüsüdür. Adem özel bir çocuktur, aşırı zeki, kısıtlı imkanlarla gidip geldiği okulunda inanılmaz başarılar elde etmiştir. Dershane nedir bilmeden azıcık çalışması ve sadece ilçedeki öğretmenlerin verdiği kitaplara odaklanarak, imkansızlıklar içinde Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini kazanır. Adem, hayatında ilk kez ailesini bırakıp bir otobüse biner ve on beş saatlik bir yolu çekip Ankara’ya gelir. Utangaç, konuşmaktan kaçan, kadınlarla göz kontağı kurmaktan kaçınan ve sosyal ilişkilerde kaygılı, içe kapanık bir çocuktur. Nitekim daha sonra hazırlıktayken öğretmeninin gözüne bile bakamayacak, sosyal beceriler açısından çok zorlanacaktır.

Adem otobüsten iner ve hiç bilmediği, ürktüğü bu koca şehirde yapayalnızdır. Aslında yol boyunca da çaktırmadan ağlamıştır ailesinden ayrıldığı için ama bilmez ki az sonra “çok” iyi insanlar onun karşısına çıkacaktır. Otobüsten iner ve birden birileri onunda mı üniversiteye gideceğini sorup kendilerinin yeni gelen öğrencilere refakat etmek için geldiklerini söylerler. Adem’in bunca yoksulluk, bir sürü kardeş içinde ihtiyaçları hiç görülememiş duyulamamıştır. Evlerinde en temel ihtiyaç karınlarını doyurmaktır, nereden duygusal ihtiyaca sıra gelsin ki! “Duygusal yoksunluk” şeması gelişmiştir onda, ihtiyaç duyduğunda biri tarafından desteklenmeye, şefkate, kabule hiç alışık değildir. Şimdi otobüs garında karşısına çıkmış bir grup insan  ona o kadar iyi gelmiştir ki… Ve maalesef bu ideolojik yapısı olan grup bugün okula birlikte gittikten sonra artık Adem’i hiç yalnız bırakmayacaklar, ona devamlı eşlik edecekler, Adem’in neye ihtiyacı varsa orada olacaklardır. Adem daha sonra anladığı bu ideolojik grubun içinde kendisini yeri olmuş, ait, sahiplenilmiş hissedecek ve grupta yer alan kişilere daima borçlu ve itaatkar hissedecektir. Nitekim, daha sonraki hayatında işini, eş seçimini, hayatını bu ideolojik gruba göre şekillendirecek o da bu gruba hizmet edecektir. Ve bir gün acı bir şekilde “kutsal” bir yere koyduğu bu grubun ne kadar da tehlikeli olduğu ortaya çıkıp mahkemelere düştüğünde ilk kez ne olduğunu sorgular bir durumda bulur kendisini…

Bir Aşk Hikâyesi

Buket otuzlu yaşlarda alımlı, birçok kişi tarafından beğenilen, başarılı, akıllı, iyi niyetli bir kadındır. Hayatına romantik birileri olsun ister ama ya çekim hissedemez ya da biraz bekleyen taraf olarak birileri gelsin ister, kolay kız olmak istemez. Bir gün bir arkadaşının doğum günü partisinde Cenk ile tanışır. Cenk, herkesin parmakla gösterdiği, başarılı, ekonomik durumu iyi, yakışıklı bir tiptir. O gün masada birçok kadın tarafından ilgi görürken Buket tarafından normal düzeyde bir ilgi görüyor olması Cenk’in pek de hoşuna gitmez. Gecenin sonunda bir yolunu bulup Buket’i evine bırakmak ona daha bir yakın olmak ister. Ancak Buket buna da razı olmaz, kendi başına evine gider. Ancak Cenk takip eden günlerde sosyal medyadan Buket’le arkadaş olur, onun gittiği yerlere, hobi gruplarına, okuduklarına, izlediklerine aşırı odaklanmaya başlar ve her fırsatta Buket’in karşısına çıkar ve onun hoşuna giden aktivitelere dair konuşur, onun dikkatini çekmek için okuduğu kitapları anlattıkça anlatır. 

Buket devamlı karşısına çıkan bu adamdan gitgide etkilenmeye başlar. Cenk her fırsatta seviyeyi arttırarak Buket’i şaşırtacak sürprizler, özenle hazırlanmış etkinlikler ve güzel sözlerle Buket’i etkiler de etkiler. Buket annesinin ona söylediği “altının değerini sarraf bilir” sözünün bugünler için söylendiğini ve aradığı kişiyi bulduğunu zanneder. Artık o da Cenk’in ilgisine karşılık vermeye, romantik sözler söylemeye başlar. Cinsel birliktelik yaşarlar, onun arkadaşlarıyla tanışır, hayat muhteşem bir hal almıştır. Sonra bir gün, bir şeyler aniden değişmeye başlar, Buket her zamanki gibi heyecanla mesaj atmakta Cenk artık çok geç cevap vermektedir. Buket görüşme talebinde bulunmakta Cenk ise sürekli ötelemektedir. Cenk bir vardır bir yoktur. Varken Buket’i inanılmaz tatmin eden, uçuran ve yüksek duygular hissettiren bir yapıdadır yokken de ne mesajlarına cevap verir ne de ilgi gösterir. Buket neye uğradığını şaşırır, acı çekmektedir, Cenk’in hissettirdiği o yüksek hal, o sahiplenicilik, gözünü üzerinden çekmeyen o bakış kendisini o kadar özel, güvende ve ait hissettirmektedir ki uzaklaşmalar çok ağır gelir ve Cenk’in ondan uzaklaşmaması için dış görüşünüşüne aşırı yatırım yapmaya, kendisine uymasa da fiziksel birliktelikleri sırasında istemediği şeyleri yapmaya kısacası olduğu kişiden uzaklaşmaya başlar. Bilmez ki Cenk narsisttir, “haklılık, yetersiz özdenetim ve yüksek standartlar” şemasına sahiptir ve Buket’i, ilgisini çekemediği için mücadele edeceği bir performans alanı olarak görmüştür ve Buket’den ilgi gelince bütün anlamı bitmiştir, bir insanı gerçekten sevmek, değer vermek nedir bilmez, sadece istediği zaman istediğini almanın peşindedir. Buket’i istediği gibi parmağında oynattıkça egosu tatmin olur, o tam bir erkektir kimse ona karşı koyamaz çünkü. Ve Buket de erken dönemden babasının evi terk etmesi sonucu geliştirdiği “terk edilme” şemasına sahiptir. Terk edilmemek için karşıyı memnun etmek ve onayını almak gerektiğine dair bir inanç geliştirmiştir. Babası nedeniyle gelişen şemasına uygun davranan Cenk (her an gidebilir hissiyle) Buket’in şema kimyasıyla yoğun aşk hissedip içinden çıkamadığı bir döngü yaratır. Buket, Cenk tarafından terk edilmemek için yolu estetikte, aşırı sporda ve fiziksellikte arar. Doğallığıyla son derece dikkat çekici, karakteriyle kendi ayakları üzerinden duran bu güzelim kadın özgüvenini, kırmızı çizgilerini ve içindeki yaşam enerjisini kaybetmiştir…

İşte taciz sadece fiziken yapılan, göstere göstere, somut bir şekilde karşımıza çıkmaz her zaman. Çocukluk çağında giderilmemiş bir ihtiyaç, bir gün doyasıya giderebileceğimizi zannettiğimiz yerde diğer kişinin bizi psikolojik olarak istismar etmesine sebep olur ne olduğunu bile anlayamayız. Açlıklarımız, doymadıklarımız, zayıf karnımız, manipüle edildiklerimiz olur…

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com