Ne Kadar Çok, O Kadar Yok!
“Ne kadınlar sevdim,
Zaten yokturlar.”
Atilla İlhan
Hepimizin dönemsel geçişleri olur ve kendi kimliğimizi ortaya koymaya çalışırken ailemize, topluma, kurallara başkaldırmak belki ergen gibi davranmaya ihtiyaç duyarız. Farklılaşmak aslında ayrışmak ihtiyacı içerisindeyizdir belki de. Psikoloji bölümünde okuyan veya onları gözlemleyenler bilirler, oradaki öğrenciler saç renkleri, giyim kuşamları, kimi zaman dövmeleriyle daha farklı şeyleri denemeyi severler. Kendini aramaya gelmiş olan psikoloji öğrencisinin bir dışavurumudur belki de tüm bunlar. Ben de psikoloji bölümünü kazanıp lisansa başladığımda ilk yaptığım şey saçlarımla uğraşmak olmuştu. Balyajlar, değişik renkler, sarılar, bakırlar, bob kütler, kısacık modellerle devamlı değişen ve arayış içinde süren bir dönemim vardı. Bir kişinin sadece üniversiteyi kazanınca giyim kuşamla ilgilenmesinin hakkı olabileceğinin vurgulandığı ve her zaman çalışkanlığa öncelik verilen bir ailede büyümüştüm. Ayrıca doğal olmayan her güzellik eleştirilirdi ailemde. Saçlarımla olan tüm bu uğraşım belki de yetiştiğim bu aileye bir başkaldırı veya bir ayrışma çabasıydı.
Ve bir gün hiç unutmuyorum, sapsarıya boyattığım saçlarımla lisedeki edebiyat hocamızı ziyarete gitmiştim. Kendisi kompozisyon dersimize girerdi; kompozisyon sınavlarında yazdığım kâğıdın üzerine daha okumaya başlamadan yüz yazar ve sonra okumaya başlardı: “Şimdi yazdıklarının tadını çıkarabilirim.” diyerek. Benim yazılarıma, yaptıklarıma ve hayatı sorgulamama oldukça değer veren hocamın bu tavrı, beni acayip gururlandırırdı, kendisiyle her fırsatta hayata dair konuşmaya çalışırdım. Ve lisansa başlamış, sapsarı saçlarımla ilk kez hocamın karşısına çıkmıştım. Hocamın o dönem anlam veremediğim ama tokat gibi çarpan sözlerini hiç unutmam: “Farklı, kendine has ve orijinal olmak zor geldi elbet. Ben de sizden biriyim, beni de aranıza alın demeye çok ihtiyaç duydun belli ki!”. Daha ağır ve etkili nasıl söylenebilirdi bilmiyorum epey sarsılmıştım!
Hocamın bu sözleri, bir kadın olarak popüler kültürde yaratıldığı şekilde ideal kadın olmaya çalıştığımı, aslında kendimden nasıl da uzaklaştığımı ve daha güzel olayım derken medyanın oluşturduğu bir kişi olmaya çalıştığımı fark etmemi sağlamıştı. Ve belki de kimlik bulma çabasıyla veya aileye reaksiyonla başlayan bu deneyimlerimin aslında bedenim üzerinden olamayacağına işaret ediyordu hocam. Hatta farklı olayım derken herkesten biri olmuştum, sarışın, 34 beden vs. vs. Aslında zaten farklıydım herkes gibi! Farklı olmam gereken şey bedenimse zaten bir şey yapmadığım halimle biriciktim herkes gibi ama ihtiyacım değer, sevgi ve özel hissetmekse bunu bana “ben” olduğum için sağlayan bir yerdi aradığım. İşte, birazdan aşağıda anlatacağım film, bir kadının farklılaşmak uğruna kendine neler yapabileceğini gözler önüne sererken, kadınlar olarak kendi bedenimizi nasıl da nesneleştirmeye ve kimliğimizi, özümüzü nasıl da yok saydığımıza, orijinal olan bedenimize ve ruhumuza ne kadar da uzaklaşabileceğimize dikkatleri çekmektedir.
Bir Çarpık Aşk Hikayesi: Zaman
Kim Ki Duk’un 2006 yapımı filmi “Zaman”, birbirine âşık olan iki kişinin aralarındaki aşk ve çekimin zamanla değişkenlik göstermesinin kişiler üzerinde nasıl bir etki yaratabileceğine vurgu yapan bir senaryoya dayanıyor. Filmde, Seh-hee, kadın karakter, uzun süredir sevgilisi olan Ji-woo’nun artık ondan sıkıldığını ve diğer kadınlarla ilgilendiğini düşünerek aşırı tepkisel ve öfkeli bir tavır içerisinde davranmaktadır. Öyle ki sevişirken sevgilisini uyarmak için o gün karşılaştıkları başka kadınlardan bahsederek sevgilisinin uyarılmasına kadar tüm sınırları zorlar ve ardından da erkek arkadaşının uyarılıyor olmasından da deliye döner. Sevgilisinin dışarıda konuştuğu her kadına nasıl davrandığı konusunda aşırı obsesif bir tavır içerisindedir ve bu onu gerçek dışı bir reaksiyon vermeye götür.
Tüm bunların onda yarattığı acıya tahammül edemeyen Seh-hee fiziksel görüntüsünü değiştirirse her şeyi çözebileceğini düşünerek çareyi estetik ameliyatta bulacağını düşünür. Bir gün ansızın ortadan kaybolur ve kendisini aslında estetik ameliyata ihtiyacı olmadığını söyleyen bir doktorun ellerine teslim eder. Amacı güzelleşmek değil, sadece yeni bir yüze sahip olmaktır. Ancak bu ameliyat sonrası altı ay iyileşme süreci olacağı için bir süre ortaya çıkamayacaktır. Seh-hee’nin ortadan kaybolmasıyla Ji-woo ise ağır bir depresyon sürecine girmiş, Seh-hee’nin aşırı kıskanç tavırlarından artık kurtulmuş olmasına karşın başka kimseyle birlikte olmayı reddetmekte ve sevgilisini yoğun bir özlemle beklemektedir. Altı ay boyunca sevgilisini uzaktan takip eden Seh-hee, sevgilisinin her gün gittiği kafede çalışan olarak işe başlar ve Ji-woo’nun dikkatini çeker ve tekrar onun hayatına girmeyi başarır. Ancak ilişkileri ilerledikçe aslında Ji-woo’nun hala kendisinin eski halini unutamadığını öğrenince deliye döner. Hatta eski kız arkadaşı olarak tekrar döndüğüne dair Ji-woo’ya mektup yazar ve Ji-woo onunla görüşmeye gideceğini söyleyince de çılgına döner. Ji-woo böylece aslında şu an görüştüğü kadının Seh-hee olduğunu öğrenir ve çok sarsılır. Hatta kız arkadaşını ameliyat eden doktora gidip ona nasıl böyle bir şey yaptığını sorar ve öfkesini kusar. Sonra o da ameliyat olmaya karar verir; bu sayede sevgilisinin acısını anlayacaktır. Doktor Seh-hee’yi çağırır ve erkek arkadaşının da ameliyat olduğunu kendisini beklemesi gerektiğini iyileşince ortaya çıkacağını söyler. Seh-hee onu beklemeye başlar, zaman geçtikçe karşısına çıkan herkesi o sanmaktadır, onun kim olduğunu bulma çabaları artık psikolojik bir şiddete dönüşmüştür.
Filmin sonuna geldiğimiz sahnede, Seh-hee, Ji-woo olduğunu düşündüğü bir kişinin peşinden koşmaya başlar, kaçan kişiyse kamyonun altında kalır ve oracıkta ölür, işin dikkat çekici tarafı ise yüzü darmaduman olmuştur. Onun ölümünün ardındansa Seh-hee bir kez daha bu ağrılı acılı ameliyatı olmayı seçerek kendini tanınmaz hale getirir. Filmin başında doktordan ameliyat olarak çıkmış bir kadının elindeki fotoğrafa çarparak kırılmasına sebep olan Seh-hee’dir ve onun elinden o fotoğrafı alarak onarmak isterken, filmin sonunda Seh-hee‘yi ameliyathaneden çıkan ve fotoğrafı taşıyan aynı kadın olarak görürüz. Film netleşmeyen bir sürü soru ve son sahneyle bizleri baş başa bırakır.
Kadın, Kadının Oyununa Geldi
Film, ismiyle aslında geçen zaman ve zamanın geçmesiyle değişen, dönüşen duygulara ve buna karşı koyma çabasına vurgu yapılmıştır. Peki, bu zaman içerisinde değişen şeyin kaybı nasıl büyük bir acıdır ki altı ay boyunca inanılmaz acılar çekmeyi ve kendini değiştirmeyi, hatta kişinin uzak kalmaktan korktuğu kişiye altı ay uzak kalmayı da göze almasına sebep olur? Ruhun çektiği nasıl bir acıdır ki tüm bedenin kan revan içinde acı çekmesine sebebiyet vermiştir? Açtığım ilk sahnede başlayan ameliyat sahnesi bilmiyorum sizde nasıl bir etki bıraktı ama benim gerçek bir şekilde midem bulandı ve kusmamak için kendimi zor tuttum. Çünkü karşımda gördüğüm beden aslında bir hastalıktan, gerçekçi bir estetik ihtiyaçtan değil tamamen değişmek için yapılmaktaydı. Bedenin içinin yarılması, tek tek kesilmesi ve içlerine bir şeylerin doldurulması ve arkasında süren acılar, kanlar ve gerisinde kalan bakan bir çift göz… Günlerce maskeyle, gözlükle dolaşmalar… Aman Allah’ım, zorunda kalmadan, estetik halinde bir sıkıntısı yokken kişinin bedenini bir nesneye dönüştürmesi, kesip doğratması… Bir insanın bunu kendine yapabilmesi ruhsal olarak çok büyük bir acı içinde olduğunu ve hiç sağlıklı olmadığını bize göstermektedir. Peki, neyi kaybetti ve neyi yeniden elde etmek istedi Seh-hee? Artık birbirlerini fiziken daha fazla arzulamamaları mıydı mesele? Peki, neden bu kadar önemliydi? O arzu artık eskisi gibi yoksa, yine de devam eden ilişkileri hiçe mi sayılacaktı? Onun aynı oranda arzulanıyor olmaması onu yok eden, onun değersiz, bir hiç, kimliksiz biri haline gelmesine sebep mi oluyor da kimliğinden/bedeninden vazgeçiyordu? Ya da her şey sabit kalsın değişmesin ve her şey hep onun istediği şekilde mi gitsin istiyordu? Bedenini değiştirmek noktasına gelmeden önce acaba bu ilişkiyi nasıl besleyebiliriz diye hiç düşünmüş müydü? Hiç erkek arkadaşıyla konuşmuş muydu? İlişkilerindeki tek mesele cinsel çekim miydi? Diğer her şey yolunda mıydı?
Film, her ne kadar değişen ve dönüşen duygulara dikkatleri çekiyor olsa da burada bir kadının patolojik olarak erkek arkadaşının diğer kadınlarla iletişimine olan aşırı reaksiyonu söz konusudur. Erkek arkadaşı diğer kadınlarla diyalog içinde olsa da film bize doğrudan onlarla sınırları aşan bir şey yaptığına dair bir işarette bulunmamıştır. Buradan yola çıkarak birlikte paylaştıkları duygusal ihtiyaçlar, biriktirdikleri anıları hiçe sayarak bir kadına duyulan ilginin sadece bedensel özellikler üzerinden olabileceğine dair çarpıtılmış bir algı vardır. Sadece dışsal değişim ve kadının kendi bedeni üzerinden bir fark yaratmasına dair bir yolla çözüm bulmak çabası aslında ilişkilerin sadece fiziksel temelli bir yerden bir şey yarattığı, derinlik, duygu dünyasının paylaşımı, kişiliklerin birbirine eşliği, partner olmak, yakınlık gibi kavramları yok saymaktadır. Kişinin var olanı aynı oranda kontrol etme çabası o kadar güçlüdür ki bunu yapabilmek için güzel olan bedenini başka biri haline sokmaya çalışmak, kimliğinden vazgeçmek durumunda kalmıştır. Peki, sırf başka biri tarafından geçmişteki aynı hislerle ilgi ve sevgi görmeyi kontrol edebilmek için acılara katlanmayı seçmek ne kadar sağlıklı ve gerçekçidir? Peki, ilişkide bir şeylerin farklılaştığını söyleyen ve reaksiyon gösteren bu kadın için izlediğimiz bu filmde, ilişkinin içinde bulunan erkek arkadaşı bir şeylerden rahatsız mıdır? Çünkü kız arkadaşının tüm çılgın reaksiyonlarına rağmen hiçbir yere gitmemiş hala ilişkiye devam etmektedir. Hatta, Seh-hee, altı ay ortadan kaybolduktan sonra karşısına başka kadın seçenekleri çıkan Ji-woo hiç kimseye dönüp bakamamış, yoğun bir üzüntü içine girmiştir. Ji-woo, belki de bu haliyle de bu ilişki içinde olmaktan rahatsız değildir. Hatta filmin sonunda kız arkadaşının kendisine yaptığı bu işkenceyi eşitlemek için, onun duygusunu paylaşmak için kendi yüzünü o da değiştirmeyi göze almıştır.
Öyleyse ne olmuş da bu ilişkideki kadın karakterin gözü erkek arkadaşının ne hissettiğine değil de öteki kadınlara kaymıştır. Filmin son karesindeki ve ilk karesindeki kadının Seh-hee olması bence durumu gayet iyi özetlemektedir. Kadının kendi bedenini nesneleştirmesini bir fırsat bilip bundan ticari amaçlar güden tüketim toplumu daha güzeli vadeden bir yapıyla insanın gözünü boyamıştır. Ve bir kadın kendi konumunu, değerini anlamak için devamlı gözünü öteki kadına dikmiş diğerlerinden “daha” olabilmenin peşinde koşmuştur. Öteki, kendisinden görece “daha”ysa kendi yeri sarsılır. Filmin başında estetik ameliyattan çıkmış kadının eski fotoğrafına çarpıp düşmesine neden olan kadın Seh-hee’dir. Bana göre film bir kadının olduğu kadın olmayı bırakıp kendinden uzaklaşıp başka biri olmasına sebep olanın diğer kadının ona çarpması olduğunun altını çizmektedir. Ve bugün estetik ameliyattan çıkan o kadına çarpan kadın daha sonra filmin sonunda Seh-hee olur, yani kadının etkisiyle başlayan bu estetik kaygı başka bir kadın üzerinde tekrar eder ve kadın kadınla rekabet içinde “daha” olmanın peşinde koşar. Ne acıdır ki birbirini en iyi şekilde anlayabilecek ve birbirini destekleyebilecek kadınlar olarak biz, diğerinin fazlası ve kendi eksiğimize o kadar odaklanmışızdır ki gerçekten bakmamız gereken yerden uzaklaştıkça uzaklaşırız.
Özetle, bu filmde Seh-hee’nin sağlıklı bir şekilde cevabını araması gereken şey şunlar olmalıdır: Bu ilişkide bir şeyler değişmişse buna etki eden şeyler nelerdir? Bu sadece onun bir meselesi mi yoksa erkek arkadaşının da rahatsız olduğu bir şey midir? Bu ilişkiyi sadece bedenen bir paylaşımdan uzak, besleyebilmek için yeterince emek verilmiş midir? Bu ilişkideki tek problem bedensel arzunun kaybı mıdır? Eğer ilişkiye emek verildiği halde değişen dönüşen bir şey oluyorsa bu çok normal, doğal bir şey değil midir? İlişkide hiçbir şeyin değişip dönüşmemesini beklemek ne kadar gerçekçidir? Değişen ve dönüşen haliyle bu ilişki yine de yeterince tatmin edici midir? Değilse bu ilişkiye devam etmeli midir yoksa bu ilişki artık miadını doldurmuş mudur?
Ve kadın takıldı öbür kadının oyununa, gözü sözde yanındaki erkekteyken. Çook istedi onun hayatında olmak ve çook istedi çook arzulansın. Ve çook olmak için çook uzaklaştı kendinden ve çook olabilmek için yoook olmayı seçti.
Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com