Skip to main content

Ben Gerçekte Yokum

Psikesinema’nın bu ayki konusu Narsistik Kişilik Bozukluğu. Şema Terapi’nin tedavisinde özellikle ilgilendiği bir konu olan bu bozukluğun en uç noktalara gitmiş halini gösteren filmlerden biri de şüphesiz ki Amerikan Sapığı (American Psycho/2000). Çocukluğunda yalnız bir çocuk olarak büyüyen ve kendisini kusurlu, eksik gören; kendi olabilmesini, değerli hissedebilmeyi, var olabilmesini statülere, etiketlere, ünvanlara bağlayan bir kişinin hikayesi bu… Ve içindeki eksikliklik, kusurluluk, doymamışlık ve sevgisizlik ne kadar çoksa o kadar acı verici bir his ve o kadar zor böyle bir hayatı yaşamak. Ve bununla baş edebilmek için büyüklenmeci bir tutumla ve zorbalık ve saldırıyla kendi çizilmeye ve kırılmaya müsait egosunu üste çıkararak düzeltme çabası. İçerideyse sevmeyi, sevilmeyi, pozitifleri almayı bilmeyen yapayalnız bir çocuk! İşte tüm bu kavramlara değinen temasıyla Amerikan Sapığı…

Film başlar, kendisini anlatan Patrick Bateman adlı adamın hayatını izlemeye başlarız. Bedenini, evini, giyim kuşamını, işini aşırı derecede önemseyen bir adam karşımıza çıkar. Kendisini oldukça beğenen, dörtlü erkek grubunda dedikodulara karışan ve devamlı kendi başarısını, statüsünü öne çıkarmaya çalışan… “Muhteşem” bir hayat, aşırı spor eğilimleri, bedenine aşırı bakım, yaşlanmaya tahammülü olmayan… Birilerinin elini sıkan, olması gerektiği gibi davranan, havalı bir nişanlıya sahip ama yakınlık kuramayan, aslında kendisi olamayan biri. Devamlı kendi statüsüne sahip bir erkek grubuyla bir yarış halinde ve kendisini öven, kartvizit yarıştıran ve diğerleriyle rekabette geri kalmaya asla dayanamayan biri. Nişanlısı evlenmek ister, işi olduğunu söyler; kadınlar onun umurunda değil sadece kendi statüsünü, erkekliğini, gücünü ve üstünlüğünü göstermek için kadınlardan bir nesne gibi faydalanır ve onların bedenine ruhuna acı verir, onları bir insan gibi görmez, umurunda da değildir kim ne hissediyor, neye ihtiyacı vardır. Tek derdi herkese ve her şeye diğerlerinden ne kadar üstün ve muhteşem olduğunu ispat etmektir. Filmde sembolik olarak sadece ünlü kişilerin yer ayırtabildiği Dorsia adlı restoranda yer ayırttırabildiğini çünkü özel biri olduğunu herkese karşı kullanmaktadır. Oysa orada yer rezervasyonsuz yer ayırtamamaktadır. Ve filmin ilerleyen kısmında biz bu karakteri Paul Allen adlı adamın yanında egosunun çizilmesi sonucu, onu ve daha sonra birçok kişiyi öldürüp öldürdüğü kişileri sakladığına dair sahnelerle izlemeye başlarız. Onun üstünlüğü, yani var olabilmesini tehdit eden herkesi öldürmekte, bir süre sonra artık tehdit etmeyeni de canı istediği için öldürmekte ve Tanrı kompleksine tutulmaktadır. Yaptıklarından dolayı başına hiçbir şey gelmemekte kısıtlanmamakta ya da polis peşine düşmemektedir. Sadece bir dedektif peşine düşer ancak o da herhangi bir eylemde bulunmaz. Ve kendisini öyle kötü hisseder ki gidip yaptıklarını başkalarına anlatmaya başlar. Ancak biz anlarız ki aslında Patrick Bateman, işlediğini sandığı tüm bu cinayetleri işlememiştir. O, işlediğini sandığı bu cinayetlere hiç kimseyi inandıramamakta hem de zihninden peşinde bir dedektif yaratmaktadır. Peki, Patrick neden zihninde, cinayetler işlediği bir fanteziye ihtiyaç duymuştur???

Şema Terapi ve Narsistik Kişilik Bozukluğu

Tam olarak Patrick’in nasıl bir ebeveyne sahip olduğu ve tam ne oldu da böyle bir karaktere sahip olduğunu bilemesek de filmden en net anlayabildiğimiz şey şudur ki Patrick’in kendiliğini statüye, etiketlere, rekabete ve başarıya dayandırırken, başkalarına empati yapamayan, yakınlaşamayan ve gerçekten ne düşündüğünü paylaşamayan ilişkiler içerisinde kaybolmuş olmasıdır. Patrick sınırsız başarı, güç düşlemleriyle kendisini aşırı derecede özel olarak görmekte, diğerlerini kendi çıkarları için kullanmakta, başkalarına kibir ve kıskançlık beslemektedir. Belli ki bu her şeyde “çok” olmak arzusu, gerçekte aşağıda hissedilen bir yapının aşırı telafisidir. Şema Terapi’ye göreyse bu durumu açıklayan en temel şemalar kusurluluk, yüksek standartlar, haklılık, statü arayıcılık, yetersiz özdenetim ve duygusal yoksunluk ile yalnız çocuk modu, büyüklenmeci mod, kopuk kendini avutan ve zorbalık ve saldırı modudur.

Patrick’in dünyayı nasıl algıladığına bakıldığında temelde her şeyde en iyi olmak ve asla diğerlerinden geride kalmayı kabul edememesinin kökeninde kusurluluk şeması olduğu düşünülebilir. Temelde eksik, defolu hissetmeyen bir kişi bu kadar başarıya, önde olmaya önem vermez. Belli ki kimliği, varlığı ancak başarılı bir performans sergilemesine bağlıdır. Patrick, tüm yaşamını aslında çok iyi olduğunu göstermeye adamıştır bu kusurluluk şeması yüzünden. Yani özünde bu kadar eksik hissetmese yukarıda da bu denli kapatmaya ihtiyaç duymazdı. Bu şemasıyla, kusurlu olduğunu kabul etmeyip diğerlerinin kusurlu olduğuna odaklanıp şemasının tam tersini yaparak yüksek standartlarla yaptığı her şeyde en mükemmel olmaya, statü arayıcılıkla en iyi etiketlere en iyi kartvizitlere sahip olarak içerideki kusurluğu örtmeye çalışmaktadır. Yanı sıra, kendisini diğerlerinin uyduğu kurallara uymak zorunda görmeyen istediği zaman istediği şeyleri yapıp sınırları aşabilen yapısıyla haklılık ve yetersiz özdenetim şemalarıyla da içerideki eksikliği telafi etmeye çalışmaktadır. Oysa, o eksiklik hiçbir yere gitmez. O her şeyi yapmaya, başkalarına istediği gibi zarar vermeye, sınır bilmemeye, dilediği gibi davranmaya kendisinde hak görmektedir. Çünkü o özeldir, farklıdır, başkaları gibi kısıtlanmaya gelemez, herkes gibi yaşayamaz, kimin öleceğine bile o karar verir! Oysa ki aslında herkes biricik ve özeldir, başarılı olsa da olmasa da herkes gibi konulan kararlara uysa da sevilmeye, değer verilmeye hakkı vardır. Ama o muhtemelen sadece kendisi olarak değer görmeyi bilmediği için çocukluğundan yılların doymamışlığını kapatabilmek için tüm başarıları, tüm sınırsızlıkları kendisinde hak görmektedir.

Nitekim, tüm bunlardan dolayı Patrick, diğerlerinden geride kalırsa eksik olacak ve bununla baş edemeyecektir. Nasıl bir baş edilmezlikse bu, diğerlerini, kadınları aşağıladığı büyüklenmeci moduyla kendisini aşağıda hissettiği her zaman ya da aşağıda hissetmese de kendi üstünlüğünü pekiştirmek için kendisini över, ötekilerini aşağılar ve değersizleştirir. Ve hatta ve hatta zorbalık ve saldırı moduna geçer, tamamen empatiyi yitirir ve nasıl dayanılmaz bir acıysa kendisini diğerlerini öldüren ve hiçbir limit tanımayan bir halde hayal etmeye başlar. Bu bize, kendisinden daha ileride olan birilerinin onun için nasıl bir tehdit doğurduğunu, var olmasını nasıl etkilediğini ve kendisinden üstün gördüğü kişiyi ancak ortadan kaldırırsa rahatlayabileceğini ve ne kadar hasta olduğunu ortaya çıkarır. Ve diğerlerinden geride kalmak o kadar acı vericidir ki Patrick’in zihni diğerlerini öldürdüğüne aşırı derecede inanır ve sağlıklı olan bir yanı bunun aşırı bir sınır aşımı olduğunu fark ederek ya da hastalıklı taraftan bunun gerçekliğine çılgıncasına inanarak diğerlerine yaptıklarını itiraf eder. Ancak kimse ona inanmaz çünkü zarar verdiğini söylediği kişiler hayattadır. 

Bu, aslında onun için bir yardım çağrısıdır, içeride ancak başkalarına zarar verdiğini hayal eden ve başkalarından önde olduğunda var olabilen yalnız bir çocuk vardır. Yapayalnızdır, hiçbir zaman kendisi olamamış, sağlıklı kalamamıştır. En temel ihtiyacı sınırlanmaktır. Ben birilerini öldürdüm diyerek itiraf etmesi, her ne kadar patolojisinin ne kadar güçlü olduğunu gösterse de diğer taraftan biri beni yakalasın, sınır koysun, durdursun diye bir yakarıştır. Gerçekte var olamayan Patrick, rekabette geri kalma tehdit algısıyla/yok olma tehdidiyle iyice dağılmış, gerçeklik algısını yitirmiş ve gerçek olmayan bir dünya yaratıp iyice yok olmaya mahkûm olmuştur. Var olmayı koşula bağlayan adam, koşullara ulaşamayınca yok olma tehdidi yaşayıp fantezi aleminde iyice gerçeklikten kopup paradoksal bir şekilde kaybolmuştur…

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com