Kurtarıcı Kurtarılmak İster
“Suyun Sesi” 2018 yılı itibariyle Oscar ödülüne adaylığı ve ödüle layık bulunmasıyla birlikte adından oldukça söz ettirerek yıla damgasını vurmuştur. Kimileri filmi Oscar uygun bulmuş hatta keyifle izledikleri bu film için müteşekkirken, kimileri ince detayına kadar eleştirmiş ve filmi hiç beğenmediğini dile dökmüştür. Filmin filmografisi şöyle dursun ben bu yazımda filmin içinde yer alan yalnız, dilsiz bir kadın olan Elisa’ya ve onun kurtarıcılığa soyunduğu fantastik hikayesine değinmek istiyorum. Çoğumuz fantastik hikayeleri biraz severiz çünkü fantastik filmler olmazı olur yapar, gerçeklikle dolu içinde yaşadığımız hayatta imkânsız dediğimiz şeyleri olur hale getirir ve bir rahatlama sağlar omuzlarımızda…
Elisa, küçükken bir su kenarında bulunmuş, gizli bir askeri laboratuvarda çalışan dilsiz bir temizlik görevlisidir. Bu çocukluğuna dair ilk bilgilere göre, bir nesnesi, onu koruyan gözeten, bakım veren birilerine sahip olamamıştır. Doğuştan yalnız başlamıştır bu dünyaya ve bir de dilsiz oluşu bir “öteki”ne kendini açıp yakınlaşmasında elde olmayan bir bariyer gibidir. Yan komşusu Giles ve iş yerindeki arkadaşı Zelda dışında kimsesi yoktur. Giles eşcinsel, yaşlı ve resimleri üzerinden para kazanmaya çalışan biri karakter olarak filmde vurgulanmıştır. İşin aslı konuşabiliyor olsa da o da çok yalnızdır ve ne ilişkileri ne de resimle ilgili kariyeri istediği gibi gitmektedir. Giles hem kariyer yapmak istediği şirketten uzaklaştırılmış ve sevgisini açtığı kişiden kırıcı bir yanıt almıştır. O da kalabalıklar içinde yalnız gibidir. Konuşabilse de evinde yaptığı resimlerle kendini dış dünyaya açmaya çalışmakta ancak bu dünya kabul görmemektedir ötekilerden. Elisa’yla beraber zaman geçirmekte ve akşamları birlikte TV izlemektedirler. Oturdukları evin altındaysa bir film sahnesi mevcuttur ancak o da bir türlü para kazanamamaktadır. Sanki film bize sembolik olarak Elisa ve Giles’in evinin temelinin pek de mutluluk ve tatmine dayalı olmadığını gösterir gibidir. Ama tüm bu karanlığın içerisinde bu yalnız insanlar birbirlerine destek olabilmektedirler. Elisa diğerleriyle işaret diliyle anlaşmaktadır. Her gün belli saatlerde kalkar, belli kahvaltı düzeni ve giyinme şekliyle ritüellerini yerine getirerek hayatına devam eder. Bütün bu kurallar sanki onun bir şeye bağlı kalma, bir tutunma aracı gibi görünmektedir. Tüm ihtiyaçlarını kendisi karşılamaktadır, hatta film boyunca Elisa’nın mastürbasyon yapıyor oluşu da Elisa’nın yalnızlığına ve kendi kendini tatmin etmesi gerektiğine vurgu yapmak ister gibidir. Diğer taraftan da karanlık ve eski bir binanın içerisinde yer alan evinde küvette duşunu alarak hayatın bu haliyle de tadını çıkarıyor gibidir Elisa. İş yerindeyse Zelda onu korur, gözetir ve takip eder. Zelda’ysa hiç konuşmayan ve yerinden kalkmayan biriyle evlidir ve eşiyle sorunlarını anlatır Elisa’ya… Bir nevi Zelda Elisa için bir anneyi, Glise ise babayı temsil etmektedir bu ilişkide…
Bir gün Elisa ve Zelda’nın çalıştığı laboratuvara bir yaratık getirilir. Söylenene göre yaratığı Amazon halkı bir Tanrı olarak görmektedir. Amerikan askerlerinden biri Strickland, onu getirerek artık daha iyi bir hayat sürme arzusuyla ödülünü beklemektedir. Kendini Tanrı olarak gören Strickland başka birinin Tanrı olarak görülmesine tahammül edememekte gücünü “öteki”lerini ezerek daha da göstermeye çalışmaktadır. Bu yaratığın laboratuvara gelmesiyle işler iyice karışır. Elisa bu yaratıktan oldukça etkilenmiştir. Ona yumurta yemesini öğretir, artık her sabah bir de yaratık için yumurta haşlamaktadır. Onunla konuşamasa da iletişim kurmaya başlaması Elisa’yı oldukça mutlu etmiş ve gün geçtikçe yaratığa daha da bağlanmıştır. İkisi de konuşmamaktadır ama Elisa işaret dilini ona da öğretmiş ve birlikte müzikler dinlemeye başlamışlardır. Elisa yaratıktan hiç korkmaz ve onun yalnızlığından oldukça etkilenir. Elisa ilk kez kendisini olduğu gibi gören bir öteki bulmuştur, hatta Elisa ona bildiklerini aktarmaktadır. Eksik olan değil de bilirkişi pozisyonuna geçmiştir. Diğer taraftan Strickland egosunu beslemek için kimi zaman elektrikli bir sopayla yaratığın canını acıtır ve bundan zevk duyar ve bir gün yine bunu yaparken yaratık onun parmaklarını koparır. Strickland bundan sonra büyük bir acının içine çekilir ve arzusunda bu yaratığı, sözde ülkenin yararı için parçalara ayırarak incelemek vardır. Ancak laboratuvarda çalışan bilim adamının (aslında Rus ajanı olan) ve Elisa’nın bu yaratığa zarar gelmesine hiç niyeti yoktur.
Elisa yaratığa yapılması planlananları duyunca oldukça üzülür ve yaratığı kaçırmak ister ve bunu komşusu Giles’e açar ve ondan yardım talep eder. Giles bu konuyu saçma bulur ve ilgilenmek bile istemez. Bu konuda aralarında şöyle hararetli bir tartışma geçer:
…………….
Elisa: O çok yalnız, tek başına, hayatımda gördüğüm en yalnız şey…
Giles: Kendin söyledin az önce ona “şey”dedin. O bir “şey”, o bir “ucube”!
Elisa: Ben neyim? Ağzımı onun gibi hareket ettiriyorum, onun gibi ses çıkaramıyorum. Bu beni ne yapar? Olduğum şey bütün olduğum beni buraya getirdi. Bana baktığında eksikliğimin ne olduğunu ya da ne kadar kusurlu olduğumu bilmiyor. Beni neysem tam öyle görüyor, her zaman her gün beni gördüğünde mutlu oluyor. Şimdi ya onu kurtarırım ya da ölmesine izin veririm!
Giles: O şey insan bile değil!
Elisa: Hiçbir şey yapmazsak biz de insan değiliz!!!
…………….
Elisa çok yoğun bir kurtarma arzusu içindedir. Aslında bu yaratıkla kendi arasında özdeşim kurmuştur ve onunla ilişkisinde kusurluluğunu, eksikliğini unutabildiği bir duyguyu belki de hayatında ilk defa yaşamaktadır. Elisa, onu kurtarırken aslında kendini yalnızlıktan, eksiklik, kusurluluktan, başkaları içinde bir “öteki” olmaktan kurtarmak istemektedir. Bir “öteki”yi kurtaracak böylelikle kendi bir “öteki” olmaktan kurtulacaktır.
Filmin ilerleyen kısmında Elisa, Giles, bilim adamı ve Zelda’nın desteğiyle kimselere çaktırmadan yaratığı evine kaçırmayı başarır. Evde yaratıkla birlikte yaşamaya başlayan Elisa biriyle birlikte yaşamanın, konuşmadan da anlaşmanın ilk kez sorun olmadığı haz duyduğu bir ilişki yaşamaya başlar ve hayat şimdi onun için bambaşka bir hal almıştır. Hatta bir gün ona temas ederek daha fazla zaman geçirmek için banyoyu suyla doldurur ve onunla birlikte olur. Yaratık Elisa’nın arzusunun bir nesnesi olmuş gibidir, konuşmaz, reddetmez, geri çevirmez, Elisa ne isterse ona cevap vermektedir. Bu da Elisa’yı çok derin duygular içerisine sokar. Belki de sahip olamadığı “anne” ya da ona bakan, ona göre şekil alan ta bebeklikten gelen giderilmesi gereken o ihtiyacın boş kalan yeri şimdi yaratıkla doldurulmaya başlanmıştır. Ayrıca film içerisinde aslında yaratığın iyileştirme gücü olduğu ve ölümsüz olduğuna dair bilgilere de sahip oluruz. Giles’in yanlışlıkla kestiği kolunu iyileştirmiş ve çıkmayan saçlarının yeniden çıkmasını sağlamıştır. Ancak yaratığın karada yaşaması gün be gün onun sağlığından bir parça götürmektedir. Her ne kadar Elisa’ya ona bir “insan” gibi davransa ve yaratığın farklılığını göz ardı etmeye ihtiyaç duysa da zaman içerisinde onun pullarının döküldüğüne ve nefes almakta zorlandığına şahit olmaktadır. Yağmurun su bentlerini doldurduğu günlerden bir gün artık yaratığı sulara bırakmanın vakti gelmiştir. Tabii bu arada Strickland de elinden kaçırmış olduğu yaratık yüzünden askeriye tarafından yoğun bir baskı altına alınmış, onu tekrar bulamamasının bedelinin onun hayatına mal olacağını bilmektedir. Bu yüzden çılgınca bir öfkeyle yaratığı aramaktadır. Nitekim tam da yaratığın sulara bırakılacağı gün Zelda’nın eşinin söylemesi üzerine durumu öğrenir ve su bentlerinin olduğu kıyıya koşar. Tam bu esnada yaratığın gidiyor olmasından dolayı çok üzgün olan ve onunla vedalaşan Elisa, Strickland’in ateşiyle vurulup yere düşer. Aynı ateş yaratığı da vurmuştur. Yaratık ölümsüz olduğu için tekrar ayağa kalkmayı başarır ve Strickland’i oracıkta öldürür. Sonrasında Elisa’yı da alarak sulara atlar. Giles ve Zelda ise onların arkasından bakarlar…
Son sahnede suların içerisinde yaratıkla baş başa kalan gözleri kapalı Elisa’nın yaratığın öpücüğüyle bebekliğinden beri boynunda duran üç çizik izinin bir anda açılarak solungaça dönüştüğünü görürüz. Elisa artık suda yaşayabilir hale gelmiştir ve belki de başladığı yere sulara geri dönmüştür. Şimdi kurtarmak istediği yaratık onu kurtarmış ve kendisine birlikte yaşayabilecekleri bir hayat sunmaktadır. Filmin devamında ne olacağını birebir bilemesek de Elisa’nın yaratığı kurtarmak üzerinden kendini kurtarma arzusu tahmin edebileceğinin de üstünde bir şekilde sonuçlanmıştır. Artık solungaçlara sahip olan Elisa muhtemelen, sularda yaratıkla birlikte yeni bir hayata başlayacaktır. Ancak istediğini alabilme arzusu onu “insan” olarak bir hayatı kapatmaya ve başka bir yaratık olarak yeni bir hayatı yaşamaya götürmüştür. Peki, Elisa “öteki” olmaktan kaçarken, yaratık gibi olduğu ve sadece bir yaratıkla yaşadığı bir şekilde tamamen bir “öteki”ye dönüşmüş olmayacak mıdır? Peki, insana dair özellikleri geride bırakması iyice “ötekileşmesi” şimdiki hayatında onu kadar tatmin edecektir? Peki, Elisa gerçekten kurtulmuş olacak mıdır?
Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com