Skip to main content

“Mühendisler Rüyaları Gerçeğe Dönüştürür”

“Uzun bir yaşamdan öğrendiğim bir şey, gerçekliğin karşısında değerlendirildiğinde bilimin ilkel ve çocuksu olduğudur ama yine de sahip olduğumuz en değerli şeydir.” Albert Einstein

Hiç düşündünüz mü neden bazı insanlar bilim insanı olur da bazıları hiç bu konunun kenarından bile geçmez? Neden bazı insanlar yeni bir şey bulmak, keşfetmek için çocuksu bir heyecanla düşünür hayal kurup dururken başka birileri için bu durum “ne gerek var, kendimizi yormayalım” üzerinden sürüp gider? Ve neden bazılarının kafası hep bir şeyi sorgular ve araştırırken bazılarının umurunda bile değildir? Miyazaki’nin ünlü animasyon filmi “Rüzgâr Yükseliyor” gerçek bir hikâyenin biraz da film için değiştirilmesiyle bir çocuğun havacılıkla ilgili hayalinin ve süreçlerinin neler olduğunu bize anlatıyor. Hadi hep beraber yukarıdaki soruların cevabını bu film üzerinden anlamaya çalışalım!

Hayal edin Japonya’da birkaç çocuklu bir ailede Jiro Horikoshi adlı bir erkek çocuk olarak dünyaya geliyorsunuz. Çok erken yaş dönemlerinden beri hep uçaklara hayransınız ve ufacık gözlerinizde miyop olduğu için çok sevdiğiniz uçakları kullanamayacağınızı düşünüp dertleniyorsunuz ama içinizde çocuksu merakla, geceleri yıldızlara bakıyor uzun uzun hayaller kuruyorsunuz. Gözünüz hep havada, hayallerinizde bile bindiğiniz uçak düşse ve hayalinize giden yolda önünüze bir engel bile çıksa, bu sizin arzunuzu ve heyecanınızı yok edemiyor. Anneniz, kavgaların kötü şeyler olduğunu söylüyor ve siz birileri tarafından sıkıştırılsanız da kavgaya karışmıyor eve geliyor, konuştuğunuz anneniz sizi ve hayallerinizi dinlerken “kahramanım” diyerek size destek veriyor. Ve bir gün gidip edindiğiniz “havacılık” adlı bir kitapta üstelik bilmediğiniz bir dilde okumaya çalıştığınız bir kitapta İtalyan Caproni’yle tanışıyorsunuz. O günden sonra artık Caproni’nin hayali sizin hayaliniz, sizin hayaliniz Caproni’nin hayali oluyor. Caproni’nin insan taşıyan uçak yapması ve hayalinizde size gözlerinizde miyop olsa bile bunun sorun olmayacağını çünkü herkesin uçak kullanmak istediğini ancak uçak mühendisi olup uçak yapmanın herkesin yapamayacağı bir şey olduğunu söylemesi, sizi daha da cesaretlendiriyor ve pilot olamasanız da uçak yapan bir mühendis olma isteği iyice iştahınızı arttırıyor. Ve Caproni ekliyor: “Mühendisler rüyaları gerçeğe dönüştürür”. Ve siz hayalinizde sürekli size rehberlik eden Caproni’yle bu hayali gerçekleştirmek için yola çıkıyorsunuz. Hayaller, rüyalar hep uçak yapmak üzerine… 

Ülkenin çok fakir olduğu, teknolojide dışa bağımlı olduğu bir dönemde üniversiteye başlıyorsunuz. Ve bir gün trene binip giderken, rüzgârda uçan şapkanızı bir kız yakalıyor ve size Fransızca bir şiir okuyor ‘Rüzgâr yükseliyor, yaşamaya çabalamalı.’. Hemen arkasından bir deprem oluyor ve siz gelecekte birlikte olacağınız o küçük kıza ve bacağı kırılan yardımcısına destek olup hayatınıza devam ediyorsunuz. Hep birilerine iyilik yapan, en kötü anda bile olumlulara, yapabildiklerine odaklanan birisiniz. Tüm etrafınızdaki arkadaşlarınız Batı’nın Japonya’dan çok ileride olduğunu söylerken siz hep hayalinize tutunup çalışmaya devam ediyorsunuz. Sonra bir gün sizi çok iyi bir firma işe alıyor, hatta bir süre sonra yerli uçak yapmayı gerektiren süreçleri öğrenmeniz için sizi Almanya’ya bile gönderiyor. Sizin yanınızdaki arkadaşınız sürekli bir milliyetçilikle, herkesin reaksiyonlarından Japonya’nın geri olduğunu söylemeye çalıştığına dikkat çekip Almanların durumunu değersizleştirirken, siz hep orada gördüğünüz şeyleri anlamaya ve öğrenmeye çalışıyorsunuz. Aslında sizden beklenen bir savaş uçağı yaparak II. Dünya Savaşı öncesinde ülke olarak savaşa hazır olabilmekken, siz aslında Caproni’yle hayalinizde savaş uçağı değil de insanları içine doldurup mutlulukla, kutlamalarla uçurduğunuz çocuksu bir hisle uçak yapmaya girişiyorsunuz. Hayalinizdeki uçağı yapmak ancak savaş için mümkün oluyor. Ama siz hiç savaşın gerçekliğine odaklı değilsiniz.

Ve aylar sonra kalmanız gereken bir otelde yıllar önce karşılaştığınız küçük kızla, Naoko’yla karşılaşıp onunla hayatınızı birleştiriyorsunuz. Ancak Naoko, tüberküloz ve siz onun ölüme doğru giderken sanatoryumdan kaçıp sizin yanınıza gelip siz uçak yapmak için çabalarken size destek olmasına şahit oluyorsunuz. Siz onunla yan yanayken bir yandan da hiç durmadan çalışıyorsunuz. Tam yaptığınız Mitsubishi 0, başarıyla uçup siz hayalinizi gerçekleştirdiğiniz anda Naoko artık hastalığında çok ağırlaşmış olduğu için sizin onun ölümüne şahit olmanızı istemediğinden gizlice sanatoryuma dönüyor ve ölüyor. Ve bunca zaman baba evine gelmediğiniz için, size sitem eden kız kardeşinize rağmen hep amacınız için savaş veriyorsunuz. Karınız ölürken, deprem olurken, yaptığınız uçak aslında savaşa hazırlık için yapılıyorken, etrafınızda açlık varken ve herkes çok olumsuzken siz hep çocuksu bir heyecanla Caproni’yle kurduğunuz yolcu uçağının peşine düşüyorsunuz. Ve şimdi tam ona ulaştığınızda artık karınız ölüyor, hatta Caproni de ben artık gidiyorum diyor. Bir çocuğun hayalinin, merakının, bitmeyen heyecan ve azminin sizi nasıl başarıya götürdüğünü izlediğimiz filmde bir yandan da savaş, felaket, yoksulluk, ölüm gibi kavramlara dair de gündemler olurken siz hep sakinsiniz ve bunlara hiçbir duygusal reaksiyon göstermiyorsunuz. Peki, ne oluyor da başka biri değil de siz Jiro olarak siz bilimde başarıya ulaşmış oluyorsunuz?

Bu filmi yazmadan önce bir kişinin bilim insanı olmasının ardında nasıl bir psikoloji var diye merak ediyorum epey makale tarıyorum ama anladığım alanyazın bu konuda epey eksik kalıyor. Ancak Amerikan Bilimi Geliştirme Birliği (AAAS) tarafından 2014’de yapılan bir çalışmada, bilim insanı olarak çalışan kişilere bu işi yapmayı seçtiklerinde yaptıkları meslek için iyi bir zamanlama olup olmadığını sorduklarında, %53’ü özelleştikleri alanda çalışmak için kötü bir zaman olduğunu söylüyorlar. Bunun üzerine ne oluyor da bu kişiler bilimle uğraşmayı seçti diye araştırdıklarında aslında bu bilim insanlarının çok erken dönem çocukluktan bilime ilgi ve merak duyduklarını, verdikleri kararın bugünkü yetişkinlikteki ihtiyaç üzerine çıkmadığını anlıyorlar. Yani, kimse daha sonradan bilimle uğraşmaya ya da sadece ekonomik bir kazanç üzerinden bilim yapmaya başlamıyor. Bu hikâye hep erken dönem çocuklukta başlıyor. Çocuklukta bilim insanlarının %32’sinin entelektüel mücadeleye girmeye meyilli olduğu, yaşam boyu merak hissi taşıdığı, bilim ve doğa aşkı yaşadığı, bulmaca/yapboz/puzledan keyif aldığı; %27’sinin öğretmeninin rol model olması ve cesaretlendirmeleri; %12’sinin ailesinin teşvik etmesi veya ilham vermesi (aile üyelerinden birilerinin bilimle uğraşması), %9’unun doğayla ilgili deneyimleri ve bilimle ilgili müze ziyaretleri olduğu, %8’inin dünyada bir şeyleri değiştirmek ve fark yaratma isteğine sahip olduğu dikkati çekiyor.

Diğer taraftan halihazırda bilim insanı olmuş kişilerin karakter özellikleriyle bilim insanı olmayan kişilerin özelliklerini kıyaslayan pek çok çalışmada, yeni deneyimlere açıklığa, kendi kendini yönetme becerisine, mutluluğa, yaşama amacına, otonomiye, orijinalliğe, mesleki tanınırlığa, işe bağlılığa, esnekliğe, estetik duyarlılığa, sabıra/azme, meraka, kendi kendini motive edebilmeye, konsantre çalışabilmeye, kuşkuculuk ve kabul arasında dengeye, doğanın güzelliği karşısında büyülenmeye, ortalamanın üstünde zekaya, hayal gücüne, gelişme arzusuna, kendine güvene, ısrarcı/tutkulu yapıya, bilinçli davranmaya ve dürtü kontrolüne daha fazla sahip olduğu vurgulanıyor. 

Tüm bu yukarıdaki bilgilerle, Jiro’ya tekrar baktığımızda, ta erken dönemden içinde çok yoğun çocuksu bir merak, doğa olaylarından etkilenme, edindiği bir kitaptaki kişiyi rol model alma, annesinin “kahraman” olarak ona destek verdiği ve insanların içinde gülümsediği bir uçak yaparak onları mutlu bir karede gözünde canlandırdığı yoğun bir hayal gücüyle karşılaşıyoruz. Bu öyle erken dönemden başlayan bir merak ve heyecan ki etrafta olan savaşmış, depremmiş, fakirlikmiş hiçbirini görmüyor, olumsuzluğa kapılmıyor, sadece hedefine ulaşmak için öğrenmeye ve nasıl yapacağına odaklanmış biçimde. Belki de savaşın başlayacağı bir süreçte tam da ülkenin ihtiyacı olan ve elinde olmayan bir şeyin hayalini çocuksu, en saf ve en doğal haliyle hayal ederek, yani insanı taşıyacağını hayal ettiği bir uçak yapmayı planlayarak, barışçıl ve mutluluk dolu bir tablo içinde bizim görmediğimiz bir yerden sıkıntılarla baş etmeye çalışıyor, onları yok sayarak. 

Yanı sıra, karakter özelliklerine bakınca aileden kariyeri için uzaklaşıyor ve kardeşinden duyuyoruz ki baba evine gidip gelmiyor. Kendini işine adamış durumda. Hatta yıllar sonra evlendiği kadının tüberküloz olduğunda ve ölüme gidiyor olduğunda bile duygularını hiç görmüyoruz Jiro’nun, işine son derece motive, tutkulu bir şekilde odaklanmış ve işi onun yaşam amacı olmuş. Aslında işi yaşam amacıyken de yaşanan acılı hisler ona hiç temas etmiyor. Diğer taraftan her zaman işiyle ilgili kendine güvenli, otonomisi yüksek, öz disiplinli ve işiyle ilgili çıkan engellere şüpheyle yaklaşıp çıkan pürüzleri de atlatma becerisine sahip. Tüm bu araştırmalardaki çocukluk ve karakter yapılanmasından da işte Jiro’nun başarısı ortaya çıkıyor. Ve ona hep Caproni eşlik etti tüm hayallerinde. Eşi öldü, Caproni çocukluk hayaliydi ve artık gidiyor. 

Jiro son sahnede, düşmüş parçalanmış bir sürü uçağın içinden geçerek Caproni’yle vedalaşıyor, son derece üzgün görünüyor. İlk karşılaştıkları yerde şimdi ayrılacaklar. Ve Caproni soruyor: “Bu on yılı dolu dolu yaşadın mı?” Jiro: “İlk başları evet ama sonlara doğru istemediğim şeyler yaşandı” diyor. Ve o uçaklar mutluluk dolu insanları taşıyamayacak, Jiro bunu anlıyor ve “Tek bir uçak bile geri dönmedi.” diyor. Caproni: Geri dönecek hiçbir şey yoktur. Uçaklar güzel hayallerdir ama lanetlidirler. Tam bu noktada bir psikolog olarak soramadan edemiyorum. Jiro, uçak yapmak istedi ve bunu başardı, hayalindeki uçak bir savaş uçağı değildi ama istediği tek şey ancak böyle bir uçak yapmakla mümkündü. Peki şimdi? Şimdi nasıl olacak Jiro’nun hayatı? Hayaline tam istediği formatta olmasa da kavuştu ve çocukluk bitti, şimdi sırada gerçekler var. Mitsubishi 0, ne de anlamlı bir isim, çok şey yaptı ama şu an elde var sıfır. Her şey başa döndü, başladığı yerde bitiyor bu hikâye, peki şimdi Jiro ne yapacak? Hangi hayale, kime ya da neye tutunacak? Ya da bunca zamandır içinden geçtiği zor yaşantıların üzüntüsünü ne zaman, nasıl ve nerede ortaya çıkaracak? Son sahnedeki hayalinde eşinin ona “Yaşamalısın sevgilim” dediği gibi hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edecek mi? Yoksa bu sefer hissetmeye başlayıp yaşamayı mı seçecek? Mühendis oldu, rüyayı gerçeğe dönüştürmek istedi, peki gerçeklik bu muydu?

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com

Kaynaklar

https://emotionalcompetency.com/sci/sm10.htm

https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/00223980.1984.9923626?journalCode=vjrl20

https://www.researchgate.net/publication/303040323_Scientists’_personality_values_and_well-being

Feist (1998). A meta-analysis of personality in scientific and artistic areativity. Personality and Social Psychology Review, 2(4), 290-309.