Skip to main content

Uçma Hayalim Var Diye Uçaktan Atlanır Mı?

“Ölüm eskiden kabullenmemiz gereken bir şeydi şimdiyse acıdan kaçmanın işimize gelen bir yolu…”

Keşif, ölümden sonra yaşamın olup olmadığına bir cevap bulununca bunun insanlar üzerinde nasıl bir etkisi olabileceğini gözler önüne sermeye çalışan bir filmdir. Bilimkurgu türüyle aslında ölümden sonra yaşamın varlığından emin olmanın beraberinde birçok soruyu getirdiğine de dikkati çeker…

Film, Thomas Harbor’ın bilimsel olarak ölümden sonra yaşam olduğunu ispat etmesiyle başlar. Elinde mikrofonla Thomas’la konuşan haber spikeri sitem doludur. Böyle bir bilgi neden kamuoyuna verilmemiştir çünkü birçok kişinin intihar ettiği bir durum söz konusudur. Nitekim kameralar önünde ölümden sonra hayat olduğunu bilimsel olarak ispat ettiklerini söyleyen Thomas’ı takip eden yayın ekibinden bir adam kameranın önüne kendini atarak bu bilgiye sahip olduğu için müteşekkir bir ifadeyle silahı kafasına dayar ve kendini öldürür. Ardından bir adaya doğru yollanan feribotun balkonunda dışarı bakan Will’i izlemeye başlarız. Will feribotun içine girer ve feribotun içindeki tv ekranındaki haberlerde öldükten sonraki hayatın ispatı ve intihar sayısındaki artış konuşulmaktadır. Will bu haberi görmekten rahatsız olur ve ekranı kapatır. O sırada bir ses onun televizyonu kapatmasına tepki gösterir. Will feribotun önünde koltukta yatan Isla ile tanışır. Isla aykırı ve sıra dışı bir tip gibi görünmektedir. Neden sezon dışı kimsenin gitmediği bu adaya Will’in gittiğini sorgular. Isla’nın midesi bulanmaktadır. Will ona cebinden bulantı hapı çıkarır ve ona şanslı gününde olduğunu söyler. Daha sonra feribotun yanaşmasıyla Isla otostopla bir yöne doğru gider Will ise kardeşinin arabasına binip büyük bir şatoya yollanır. Bu şato eskiden kötü çoçukların yazları eğlenmesi için kurulmuş bir okuldur. Şatoya geldiklerinde Will’in aslında Thomas Harbor’ın oğlu olduğunu, nörolog olduğunu ve bir süredir babası ve kardeşiyle görüşmediğini öğreniriz. Bunca zaman sonra gelmesinin nedeni babasının yaptığı deneylere bir son vermesini istemesidir. 

Şato ve etrafında standart bir kıyafetle mürit gibi tipler vardır. Will’in kardeşi babasına inanan ve sahipsiz kişileri burada barındırdığını söyler. Will babasının deneylerini inceler ve babasından hiç hoşnut görünmemektedir. Will ile olan bu süreçlerde Will’in annesinin intihar ederek kendini öldürdüğünü; aslında babasının yaptığı araştırmayı Will’in başlattığını anlarız. Will belli ki bununla annesine ulaşmaya çalışmaktadır. Ancak daha sonra araştırmanın ilerlemesini istememiştir çünkü birçok insan ölmüştür. Ancak babasının durmaya hiç mi hiç niyeti yoktur. Şimdi döndüğü gizli bu evde babasının araştırmasını takip etmektedir. Thomas, şimdi yeni bir şeyi daha araştırmaktadır. Acaba öldükten sonra nereye gidilmektedir? Tüm bu deney ortamı içerisinde Will bir gün çocukken de gitmeyi sevdiği okyanus kenarına gider ve intihar etmek üzere olan Isla’yı kurtarır; onu da babasının şatosunda barındırmaya başlar. Babasının yaptığı testleri geçen Isla’nın orada kalmasına onay verilir. Isla ve Will arasındayken yakın bir ilişki başlar. Will öğrenir ki Isla’nın aslında bir oğlu vardır ve onu bir sabah kaybetmiştir. Çocuk çıkıp gitmiştir. Bunun derin üzüntüsü içerisindedir. Filmin ilerleyen kısmında ölümden sonra nereye gidildiği ile cevap gelir. Ölen kişi bir önceki hayatında yapmadığı pişmanlıklarını giderecek şekilde yeni bir boyuta geçmektedir ve bitmemiş meseleleri bitirmek için tekrar benzer bir senaryoya, bir döngüye girer. Tüm bu bilgiyle de film bizi Will’in aslında Isla’nın kaybettiği oğlu, Isla’nın ise Will’in ölmesini engellemek istediği annesi olabileceğine dair seyircinin dikkatini çeker. Ancak eğer pişmanlıklar giderilecekse bile aslında senaryonun hiçbir zaman mükemmel olmadığını görürüz. Çünkü Will’in intiharını engellediği Isla (yani sembolik olarak annesi) filmin sonunda başka biri tarafından öldürülür. Sanki her ne kadar senaryoyu değiştirmeye çalışsak da bir sonraki hayata gelişimizde bir yerinden kontrol edemediğimiz bir şeylerin olacağına dair bir mesaj verir film…

Filme Dair Sorgulamalar

Öldükten sonra hayatın varlığının ispatı nasıl olur da intihar sayısını arttırır? Öldükten sonra yaşam, intihar sayısını arttıran bir şeyse o zaman insanlık daha uzun veya daha özgür bir hayat yaşamak yerine kusursuz ve yaptıkları yanlışları geri alabileceği ya da hiç acı çekmediği bir hayatın mı peşindedir? Peki, broşürünü görmedikleri bir tatile çıkmak ve öldükten sonraki sürecin mutlu olacağını varsaymak nasıl mümkündür? Will’in sorguladığı gibi “Çocuklar kötüyse neden eğlenceli bir yazı hak etsinler ya da hak edeceklerini düşünsünler?”. Bugün öldükten sonra hayat olduğuna inanan bir sürü insan aksine öldükten sonra yaşamı bir çıkış olarak ya da umut verici bir şey olarak da görmektedirler. Öldükten sonra hayat ya da Tanrı inancına sahip olmadığını söyleyen bazı insanlar tam tersine sadece bir hayatı olduğuna dair ve bu hayatı en iyi şekilde yaşamaları gerektiğine dair kimi zaman yoğun baskı hissettiklerini dile getirebilmektedir. Bu durumda nasıl olur da insanlar “zaten öldükten sonra bir kez daha yaşama şansım olacak, şöyle rahat rahat yaşayayım” demez de o zaman “hemen öleyim” der. Yoksa bu insanın varoluşunu, hayatta kalıp kalmama durumunu kendi belirleme ve kontrol etme arzusuna mı denk gelmektedir? Öldükten sonra nereye gidileceği ve nasıl bir hayat olacağını bilmeden intihar ederek bu belirsizliğe geçmenin acelesi insanın faniliğine bir meydan okuma mıdır? Bu, ölümlüyüm ama aynı zamanda ölümsüzüm diyebilmenin başka bir ifade biçimi midir? 

Peki, Thomas Harbor neden bu projeyi insanların ölüyor olmasına rağmen daha da yukarı taşımaya çalışmaktadır? Bu bir Tanrı kompleksi mi yoksa gerçekten karısının evlilik yıl dönümlerinde hazırladığı yemek masasına gitmemesinden kaynaklı intiharı üzerine duyduğu pişmanlığı giderme çabası mıdır? Eğer pişmanlık gibi bir durum söz konusuysa bile nasıl kendinde kaybolan bir psikolojiye girmiş de her gün tonlarca kişinin intihara devam etmesine gözlerini kapamış ve araştırmalarına devam etmektedir? Yanındaki insanların hepsine tek tip üniforma giydirmiştir. Sanki herkes onun mürididir. Thomas Harbor, insanlığın ölümlülüğü yani hayatı kontrol edebilme arzusunun büyük bir temsili midir?

Tüm bu araştırma aslında bir oğulun annesini kurtarma ya da annesine kavuşma arzusuna işaret etmektedir. Will’in bu arzusu filmin en vurucu kısımlarından biridir. Ancak bu arzu bir süre sonra yerini insanların intiharıyla geri çekilmeye bırakmıştır. Ancak baba Thomas Harbor bunu devam ettirmiştir. Will ise her seferinde bir kadını kurtarma üzerinden arzusuna ulaşmaya çalışmaktadır. Ve film, reenkarnasyona gönderme yapan diğer birçok filme tamamlayıcı bir pozisyonda durmaktadır. Öldükten sonra tekrar canlansak bile farklı bedenlerde bir önceki hayatın belleğini bir sonrakine tamamen taşıyamayacağımıza; Isla’nın Will’e söylediği gibi bunları bir sonrakinde unutabileceğimize işaret etmektedir. Ve eğer bu filmin senaryosunun aktığı an Will’in bir önceki hayatından sonraki yaşantısının hikayesiyle gerçek şudur ki ne kadar yeniden hayata gelirsek gelelim kontrol edemeyeceğimiz; senaryoyu tamamen arzularımızla ilişkili yapamayacağımız gerçekliği söz konusudur. Tüm bu filmi gerçek kabul edersek de belki de çıkarmamız gereken en dikkat çekici sonuç belki de benim senaryoyu, ötekilerinin yaşantılarını değiştirmek yerine, oyuncuyu yani beni değiştirmem gerekliliği ve hayatta hangi formatta gelirsem geleyim kontrol edemeyeceğim bir şeylerin olduğunu kabul etmem gerekliliğidir… 

Psk. Dr. Bahar Köse
pskdr.baharkose@gmail.com