Yabancı Tehlikeliyse Nedendir Tanıdıklar İçinde Yalnızlığımız?
“Ne yaşayacağınızı bilseniz yine de aynı hayatı seçer miydiniz” sorgulamasıyla zihinlerde iz bırakan Arrival, Türkçe adıyla Geliş, bilim kurgu türüyle kategorize edilmişse de içinde felsefi tartışmalar yaratacak birçok öğe barındırmaktadır. Film, bir gün bilinmeyen tarafından, aniden, beklenmedik bir gelişin insan üzerindeki anlamlandırma ve kontrol çabasına dikkat çekerken, “insan” olmanın içindeki psikolojik öğeleri acılı bir kadın üzerinden kurgulamaktadır. İnsanlığın varoluşsal problemlerine temas eden filmi insanın belirsizlikle mücadelesi, yabancı ile ilişkisi ve kitleler içindeki yalnızlığı temaları üzerinden ele almaya çalışacağım…
Dile neden ihtiyaç duyarız?
Aynı dili konuşmak yakınlığı da beraberinde getirir mi?
Oysa ulaşmıyordu ne söylesek ya da söylemek de gelmedi içimizden…
Türk Dil Kurumu’na göre dil “insanların düşündüklerini ve duygularını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşmadır”. Biz bu yolla kendi dünyamızı ötekine açar ve ötekinin dünyasını bizimle paylaşmasına imkân sağlarız. Filmde baş karakter olan Louise Banks, bir dil bilimcidir. Film başladığında onun hayatıyla ilgili sahneleri izlemeye başlarız. Bir kız çocuğuna sahip olur: adı Hannah. Bu kız çocuğunun gelişimi, değişimini izleriz ve kızın hastalanıp öldüğü o günü… Louise’in eşi tarafından terk edilip acı çektiği görüntüleri izleriz bir bir… Louise tek başınadır ve bu acıları belli etmemeye çalışarak üniversitede dersler vermektedir. Yüzünde donuk, durgun bir ifade vardır. Dilin iletişimin sayılı hocalarındandır ancak son derece yalnız ve acılarla tek başına görünmektedir; dili kullanarak kendini açmak gibi bir önceliği yoktur. Son derece içedönük bir yapı gözler önüne serilmektedir. Oysa kendini ötekine açma biliminin uzmanıdır…
Bir gün üniversitede ders verirken aniden dünyanın on iki farklı bölgesine uzay filolarının inmiş olduğu bilgisi gelir. Beraberinde dersler iptal olur. İnsanlar panik haldedir; yiyecek depolamaya ve korku içinde önlem almaya çabalamaktadırlar. Louise ise kendi donukluğunda kaybolmuş gibidir ve bu durum onda herkesteki etkiyi yapmaz. Ertesi gün dersler olmamasına rağmen üniversiteye gelir. Odasına CIA’den bir ekip uzaylıların ses kayıtlarını getirip ona dinletirler ve ondan bunu çözmesi için yardım isterler. Dr. Louise, bunun için zamana ve uzaylılarla temasa ihtiyaç olduğunu vurgular; zamansa şu an ordunun çok da tahammül edemeyeceği bir şeydir. Zaman belirsizlik sürecini uzatmaktadır. Ancak başka çözüm bulamamaları üzerine bir gece Dr. Louise’i helikopterle evinden alırlar uzay filosunun olduğu yere götürürler. Ekipte bir de fizikçi Ian Donnelly vardır.
Louise ve Ian uzaylılarla temasta bulunmak için hazırlanırlar. Uzaylılar her on sekiz saatte bir cam bir paravan gibi bir şeyin arkasında gelmektedir. Louise onların dilini anlamaya ve kendi dillerini de onlara öğretmeye çalışmaktadır. Günlük hayatında iç dünyasını açmayan dil bilimci, yabancı ile anlaşabilmek için büyük bir çaba içerisindedir. Öyle ki kendi kıyafetlerini çıkarır. Ancak bu süreç zaman alır. Tüm bu süreçte de zihninde kızıyla yaşadığı eski sahneleri tekrar deneyimlemeye başlar. Uzay filosunun altında ordu, silahlar hazır halde beklemektedir ve herkes bu filoların neden geldiğine cevap aramaktadır. Bu bekleyiş gerilim uyandırmaktadır. Ordu, uzaylıların gelmesinin bir istila veya savaş habercisi olduğunu düşünmektedir. Dünyanın on iki bölgesi ne yapacağını bilemezken Louise ortak bir yol alınması gerektiğini söyler ancak birlikte hareket edilmesi kabul edilmez. İlerleyen çalışmalarda Louise uzaylılarla kurduğu iletişimden “silah önerisi” gibi bir anlam çıkarır ve bunu görevlilerle paylaşır. Bunun üzerine filonun içine bir bomba yerleştirirler; Louise buna mâni olmak ister. Filoya girer ve bir patlama yaşanır; uzaylılardan biri zarar görür. Ancak bu durum bile uzaylıların insanlığa savaş açmasına sebep olmaz. Louise ise bu durumdan dolayı çok üzülmüştür.
Peki, filmde “Dil medeniyetin temelidir. İnsanları bir arada tutan yapıştırıcıdır. Bir anlaşmazlık halinde çekilen ilk silahtır.” diyerek, günlük hayatında iç dünyasını açmayan dil bilimci, yabancı ile anlaşabilmek için neden büyük bir çaba içerisindedir? Öyle ki onlarla iletişim kurarken koruyucu kıyafetlerini çıkarır. Kendi olarak araya mesafe koymaksızın orada var olmaya ihtiyaç duyar. Kendini anlatmak ve anlamak için uğraştığı neden kendi türünden birileri değildir? Aslında kişinin yüklerini bırakması için de paylaşması, bu paylaşıma enerji harcaması gerekmez mi? Neden ortak dili konuşana değil de yabancıya açılma ihtiyacı bu kadar zordur? Yoksa ortak dil anlaşmak için yeterli bir aracı değil midir?
Aslında dil bilimci kendini açmak için müthiş bir arzu duymaktadır. Öyle ki zarar görebilme pahasına uzaylıların karşısına kıyafetsiz çıkar ve elini onlara uzatır. Aslında yakınlaşmaya, temas etmeye tıpkı elini cama koyduğu andaki gibi çok ihtiyaç duymaktadır. Ama bunu yaptıracak olan dil değildir. Uzaylının kadının zihnine girmesi, onunla zamandan ve mekândan bağımsız iletişim kurması bu yakınlığı daha da perçinlemiştir. Onun duygularını, deneyimlerini birebir ortaya döküyor olması, ötekini anlama gayreti, motivasyonu ve ötekinin yaşantılarının yerine kendini koyabilme gayreti dilin yapamadığı yakınlaşmayı yapmıştır. “Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilirler.” diyen Mevlâna filmdeki bu duruma anlamlı bir açılım getirmektedir…
Yabancı olan her zaman düşman mıdır?
Öyleyse nedendir yabancı olmayanla bunca savaş ve mücadelemiz?
Oysa hepimiz insandık; kendi üstünlüğümüzü ötekine ispatlamak için insanlığımızı unuttuk…
İnsan olarak belirsizle hep bir mücadelemiz vardır. Önden tahmin etmek, tehditleri ortadan kaldırıp hayatta kalmak için faydalı olsa da bunun dezavantaj yarattığı durumlar da söz konusudur. Önden karar verme ihtiyacı kimi zaman önyargıları da beraberinde getirir. Önyargı insan zihninin sınıflama üzerinden depolamaya çalışmasının bir sonucudur (İlhan ve Çevik, 2003). Önyargılar her ne kadar gerçekçi olmasa da insanın kontrol etme ve belirsizliği ortadan kaldırma ihtiyacıyla kişileri kısa sürede kategorize etmeye iter. İşin psikolojik kökenlerine bakıldığında kişiler duygusal ihtiyaçları neyse buna göre önyargı geliştirir. Çocukluk döneminde, annenin çocuğu kısıtlayıcı davranışları olsa da çocuğun öfkesi ona değil başka bir nesneye yönelir çünkü anneye çocuğun ihtiyacı vardır ve kaybetmek istemez (İlhan ve Çevik, 2003). Bir bebeğin erken yaş dönemleri düşünüldüğünde yabancı korkusu en temel karşılaşılan deneyimlerdendir. “Seni yabancıladı” derler anneler, çocuğun ötekine tepkisini açıklamak için. Bebek, yabancı korkusuyla aslında bize anneyi bağlanılacak kişi olarak seçtiğini göstermektedir. Sağlıklı bir gelişim yaşanırsa daha sonra aynı bebek anneden ayrışıp ötekilerle de ilişki kurmaya başlayacak ve kendi kimliğini oluşturacaktır. Önyargılar tam da bebeğin anne ile ayrılma-bireyleşme süreciyle ilgilidir. Annesinin orada olmadığını hisseden bebeğin yaşadığı kaygı, bugün yetişkinlerin sosyal tehdit yaşadığındaki gerginliğiyle oldukça benzerlik gösterir. Annesinin yokluğu ile kaygı yaşayan bebek annesine tekrar kavuştuğunda rahatlar çünkü güvenli alanına dönmüş olacaktır. Yetişkin ise bu güvenli alanı bildik, tanıdık olanı korumaya çalışarak kurmaya çalışmaktadır. Yetişkin evrede bu güvenlik hissi kontrol edebilmek ve belirsizliği ortadan kaldırma çabası ile kendini göstermektedir.
Tüm bu yaklaşımlar ile baktığımızda, filmde dünya üzerine inen uzaylı filolar yabancıdır, bilinmeyendir ve tehdit olarak algılanmaktadır. Günler geçmesine rağmen düşmanca bir hamlede bulunmasalar da gerilim yaratmaktadırlar. Ne yapacaklarını bilememek gerilimlidir ve güvensizdir. Bu belirsizliği ortadan kaldırmasını istedikleri kişi ise, dil bilimci bir kadındır. Yanında da fizikçi bir adam vardır. Annenin bebeği anlamaya çabası ve ona dili kazandırma aşamaları düşünüldüğünde, Louise’in sembolik bir “annelikle” bu emeği şu an uzaylılar için yapıyor olması oldukça anlamlıdır. Simgesel olarak “baba” figüründe düşünebileceğimiz Ian ise, anne ve çocuğun arasındaki bağa gerçekçilik, rasyonellik ve bilimi sokmak için buradadır. Tıpkı günlük hayatta babanın, anne ve çocuk arasındaki bağı gerçekçi bir şekilde ayrıştırmaya çabaladığı gibi…
Kimlik gelişimi açısından bakıldığındaysa, çekirdek kimliğin oluşması birey için çok önemlidir. Bu kimliği sayesinde kişi kendisi, kültürü, diğer ülkeler ve ideolojik duruşu açısından kendine has düşünce ve inançlar geliştirmektedir (İlhan ve Çevik, 2003). Anneyle ilk etkileşimleri sırasında bebek sağlıklı bir gelişim tamamlayabilirse, iyiyi ve kötüyü bütünleştirdiği bir zihin algısı geliştirir. Kendisi ya da bir başkası onun için bütünüyle iyi ya da kötü değildir. İyiler ve kötü yanlar bir kişide beraber bulunabilirler ön kabulünü taşır. Bu da kişide kimlik bütünlüğü sağlar ve kişi yetişkin evrede dünyayı daha gerçekçi ve önyargısız algılama kapasitelerine sahip olur. Ancak bir kişi bu bütünlemeyi sağlıklı bir şekilde yapamadıysa, kendi ait olduğu grubu aşırı derecede idealleştirme, ötekilerini aşağılama ve abartılı bir değersizleştirme içine girecektir. Bu da düşman ve müttefik ihtiyacını ortaya çıkaracaktır (Volkan, 2009). “Bireysel ve grup kimliğine yönelik bir tehdidin hissedildiği durumlarda bireyler, kendilerine ve öteki olarak görülen nesnelere karşı gerçekçi olmayan inançlar ve önyargılar geliştirebilir.” (İlhan ve Çevik, 2003).
Bu bağlamda bakıldığında filmde en başından askerin, silahın işin içinde olması yabancının düşman olarak görülmesini gözler önüne sermektedir. Ayrıca Louise’in uzaylıların silah kelimesini kullandığını söylemesi üzerine hemen filoyu patlatmak üzerine yapılan plan yabancının tehdit olma olasılığını arttırıp bu gerginliğe bir son verme ihtiyacı üzerinedir. Peki, uzaylılar gerçekte acaba insan ırkını tehdit için mi buradadırlar? Her ne kadar yabancı olanı tehdit olarak algılasa da dünya insanı, dünya üzerindeki filoların indiği her ülke birbirinden bağımsız yabancısıyla uğraşmayı seçmiştir. “Tek bir lideri olmayan bir dünyadayız” diyerek bu durumu açıklar filmde bir asker. Peki, aynı dünyadaki aynı türe ait ülkeler neden iş birliği yapamamaktadır? Burada yabancı olan tehlikeli veya kötüyse aynı türdeki neden müttefik değildir?
Freud (alıntılayan İlhan ve Çevik, 2003, s. 61) küçük farklılıkların narsisizmi kavramı ile birbiri ile çatışan ve mücadele eden grupların en çok birbirine benzeyen gruplar olduğunu vurgulamıştır. Bu kavrama göre, birbirine benzeyen gruplar kendilerini ötekinden ayrıştırmak için farklılıklarına abartılı ve takıntılı bir şekilde odaklanır. Böylece “ben öbüründen farklıyım” demeye çalışır. Burada da her ne kadar tür olarak aynı olsak da “insan” olsak da bu farklı olmak ve ayrışmak niyetiyle insanlığımızı yok sayarak aynı türden, aynı meselelere sahip diğer kişileri nasıl ötekileştirdiğimiz ve ortak çıkarlar doğrultusunda bile bir araya gelemeyişimiz gözler önüne serilmektedir.
Son sözler, bize kalan son mesaj…
Oysa sonundan da başlasa hikâye başından da başlasa bir sonu olacak; oysa ne yaparsak yapalım kontrol edemeyeceğiz her şeyi…
Filmin sonunda, uzaylılarla ilişki kuran dil bilimcinin zihninde beliren tüm sahnelerin aslında gelecekten sahneler olduğunu ve Ian’ın çocuğunun babası olacağını anlarız. Ancak geleceğin duygusu ve deneyimleri uzaylılar sayesinde zamandan bağımsız Louise’in zihin repertuarında yerini almıştır. Ian ile birlikte bir kızları olacak ve onu kaybedeceklerdir. Ian’a bunu önceden bildiğini söyleyecek, Ian da onu terk edecektir. Zamandan bağımsız iletişim kurabilme yetisiyle uzaylılar Dr. Louise ile iletişim kurar ve onlara saldırılmasını ortadan kaldırarak dünyadan ayrılırlar. Peki Louise gelecekte ne olacağını bile bile yine de aynı hayatı seçecek midir? Cevap kızının adında gizlidir: Hannah… Kızının ismi Hannah’dır çünkü baştan da sondan da okunsa aynı şekilde okunmaktadır. Sonunu bilse de yine bu hayatı seçecektir Dr. Louise… Çünkü filmde de belirtildiği gibi yaşam sonlar ve sonuçlara değil sürece dayalıdır; sonunun ölüm olduğunu bilsek de tıpkı bugün anlarda mutlu olup yaşamaya devam ettiğimiz gibi…
Faydalanılan Kaynaklar
İlhan, R. S., ve Çevik, A. (2003). Önyargıların psikolojisi: Psikodinamik bir gözden geçirme.
Nesne Dergisi, 1(1),52-63.
Türk Dil Kurumu. (t.y.). http://www.tdk.gov.tr
Volkan, V. D. (2009). Körü Körüne İnanç. Kriz ve Terör Dönemlerinde Geniş Gruplar ve
Liderleri. Okyanus Yayınları